EN | PT | TR | RO | BG | SR
;


NEXT TOPIC

ÜNİTENİN İÇERİĞİ




Bölüm 1. GİRİŞ




Amaç 1 - Genel olarak araştırma sürecini ve aşamalarını açıklamak.

Amaç 2 - Araştırma paradigmaları arasındaki farkı vurgulamak.

Amaç 3 - Yöntem ve teknik arasındaki farkı vurgulamak.

Amaç 4 - Araştırma yöntemlerinin bilimsel araştırma sürecindeki rolünü tartışmak.

Amaç 5 - Araştırma tasarımını tanımlamak.

Amaç 6 - Nicel, nitel ve karma yöntem tasarımları arasındaki farkı açıklamak.



Bir araştırma süreci mantıksal ilkelere, ölçütlere, araçlara ve eylemlere dayalı olarak hakikatin güvencesi olması gereken bilgi birikiminin belirli bir yolunu temsil eder. Ancak, toplum deneye dayalı araştırmalarla bütünüyle kapsanamaz. Örneğin insan ruhu hiçbir zaman tam olarak keşfedilemeyecektir.

Bilimsel araştırmalardan bahsederken bir olgunun her bir bölümünü, ayrı ayrı keşfetmeye çalışmamak gerektiğine dair bir kural vardır. Bunun yerine, tüm bölümler birlikte araştırılmalıdır çünkü bir bölümü keşfederek diğerlerini de keşfeder ve aralarında bağlantılar kurarız. Parçalar ve bütün arasında bir geri bildirim döngüsü vardır ve araştırmacılar birinciden ikinciye ve geriye doğru hareket eder. Bu aslında araştırmanın özüdür ve olgular arasındaki bağlantılar bu şekilde kurulur ve anlayışa ulaşılır.

Gerçekliği yalnızca bir bütün olarak keşfedersek onu doğru bir şekilde anlayamayabiliriz. Her bilim insanı, bütünden kendisi için önemli olanı çıkarabilir. Ancak gerçekliğin nelerden oluştuğuyla, onun parçalarıyla ilgilenmeye başladığında gerçekliğin kapsamı genişleyecek ve kişi tek bir çerçevenin dışına çıkmayı başaracaktır. Kişi bir şeyin parçalarına, özellikle de bunların çoğunluğuna aşina olduğunda, o şey hakkındaki düşüncesi önemli ölçüde değişebilir. “Araştırma, deniz suyu içerek susuzluğunu gidermeye çalışan bir adama benzer.” sözünde olduğu gibi bu, kapatılması zor bir döngü gibidir (Pečujlić, 1982, s. 44).

Tüm gerçekleri toplamayı başarsak bile, gerçekliği bütünüyle tanıyamayız. Yavaş yavaş keşfettiğimiz bilgi, cehaletin karanlığını aydınlatan ışığın yalnızca küçük bir kısmıdır. Gerçekliği tanımak, bir insanı tanımak gibidir. Toplum bir bütün olarak çok iyi düzenlendiği ve her şeyin iç içe geçtiği mantıklı bir yapısı olduğu için ilk bakışta ve ilk izlenime dayanarak insanlar hakkında yalnızca genel bir fikir edinilebilir. Ardından, kişiyle biraz zaman geçirdikten sonra, onun özelliklerini, kişiliğini, belirli durumlardaki tepkilerini öğreniriz; kişinin karakterini tam olarak tanıyana ve nihai fikrimizi oluşturana kadar izlenimlerimiz zamanla değişir. Ancak o zaman bile haklı olduğumuzdan tamamen emin olamayız. Dışarıdan görünenle içeride olan asla tam olarak örtüşmeyecektir. Gerçekliği keşfederken, belirli olgular ve bir bütünün parçaları dikkate alınır, bu nedenle bir seçim yaparken mümkün olduğunca çok şeyi ortaya çıkarmamıza yardımcı olacak parçaları seçmek önemlidir. Bu, her zaman doğru seçimin yapılacağı anlamına gelmez. Bazen seçtiğimiz parçalar dışındaki olgular, gerçekliğin mahiyetini ortaya çıkarmamıza seçtiklerimizden çok daha fazla yardımcı olabilir. Her şey araştırmacıların kendilerini nasıl konumlandırdıklarına ve keşfettiklerine ilişkin kendi anlayışlarına bağlıdır.

“Bir bütün olarak toplumun diyalektiği, onun anlaşılması, her zaman nihai hedefimiz, araştırmamızın nihai amacıdır. Ancak ne yazık ki ya da belki de neyse ki ona giden doğrudan bir yol yoktur. Bu hedefe ancak daha spesifik bir nesneyi keşfederek ulaşabiliriz ki bu da bizim doğrudan ve spesifik araştırma görevimizi temsil eder” (Pečujlič, 1982, s. 44).

Teorik çerçeve geniştir ve kesinlikle hiçbir şey tam olarak kontrol edilemez, her şey göründüğü gibi olabilir ya da olmayabilir bu nedenle ihtiyaç duyulan şey zaman ve deneyimdir. Yaşam, geliştirilebilecek herhangi bir teorinin en iyi testidir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, araştırmalarda gerçekliğin doğru bilgisine ulaşmak için olguların toplanması ve analiz edilmesi gerekir ve ne kadar çok olgu olursa o kadar iyidir çünkü yolu aydınlatan, gerçekliği keşfetmemize yardımcı olan olgulardır. Gerçekliği ortaya çıkarmaya yardımcı olacak tüm olguları dikkate almak çok önemlidir ve gerçekliğin kendisi de olguları anlamaya yardımcı olur. Bir olgu belirli kısımları açığa çıkarır, ancak kendisi de diğer kısımların yardımıyla açığa çıkar. “Olgular gerçekliğin kodlarıdır, ancak ait oldukları bir bütün aracılığıyla çözülürler” (Pečujlić, 1982, s. 45). Bir olgular koleksiyonu, gerçeklikteki rollerini ve yerlerini keşfettiğimizde anlaşılacaktır.

Bir araştırma yürütülürken izlenmesi gereken bir sıra ve bu nedenle geçilmesi gereken bazı aşamalar vardır. İlk aşama, araştırma amacının tanımlanmasıdır ve bu tanımlama teorik veya uygulamalı olabilir. Teorik tanımlama zihinsel terimler kullanılarak yapılırken uygulamalı tanımlama ise test edilmesi ve incelenmesi gereken belirli göstergeler anlamına gelir. Amaç tanımlandıktan sonra bir hipotez, yani bir varsayım formüle edilir. Hipotez, araştırma süreci boyunca yol gösterici bir role sahiptir ve tüm araştırma aşamalarını birbirine bağlar. Bir sonraki aşamada veriler toplanır ve sınıflandırılır. Sınıflandırmayı bir sonraki aşama takip eder ve bu da bilimsel açıklamadır. “Bilimsel açıklama genellikle ilişkisel, işlevsel ve nedensel ilişki türlerinin belirlenmesine indirgenir” (Pečujlić, 1982, s. 45). Son araştırma aşaması, bilimsel açıklamanın test edilmesi anlamına gelir.

Bazı araştırmalar yürütülürken, bir olguya gerçekten neden olduğu düşünülen şeyin mi, yoksa tamamen farklı bir şeyin mi neden olduğunu kontrol etmek için çok değişkenli bir analiz kullanılır. Bir araştırmacı, araştırması sırasında çok sayıda göstergeyle karşılaşır ve hangisini seçeceği ve seçimi nasıl yapacağı konusunda çoğu zaman kararsızlıklık yaşar. Lazarsfeld (1966, s. 190), birbirinin yerine kullanılabilecek göstergeler teorisinde, hangi göstergenin dikkate alındığının önemli olmadığını iddia etmektedir. Ancak bilim buna katılmayacaktır çünkü her gösterge farklıdır ve bir şeyin özü hakkında yeterli veriyi bir diğeri sağlamayacaktır. Örneğin, toplumsal sınıflar için “toplumdaki iktidar derecesi” veya “üretim araçlarına yönelik tutum” gibi değişkenler, “saygınlık derecesi” değişkeninden daha önemli bir göstergelerdir.

Pozitivist araştırma çok daha basittir, ancak bir dereceye kadar sıkıcıdır çünkü her şey önceden tanımlandığı ve değiştirilemeyecek bir kalıp olduğu için farklı yönde düşünmeyi gerektirmez. Bu tip araştırmalarda, bir toplumun gerçek bir görüntüsünü sağlayan göstergelerin analizi yer almaz. Oysa araştırmalar, toplumun veya sınıfların nasıl etkilendiğini bulmadan, bu kadar yüzeysel bir şekilde yapılamaz. Örneğin, işsizlerin yüzdesi genel bir veri olarak alınabilir. Ancak nüfusu nasıl etkilediğini, insanların geçimlerini nasıl sağladıklarını bilmiyorsak bu veri hiçbir şey ifade etmez. 

Araştırmalarda, olgular arasındaki tüm ilişkileri belirlemek önemlidir çünkü bir olgunun varlığı, başka bir olguyu üretmek için yeterlidir. Olgular arasındaki ilişkileri tanımlamak, bilgi edinmek için sadece bir adımdır. Keşfedilen her olgunun derinlemesine analiz edilmesi gerekir çünkü her birinin arkalarında saklanan daha fazla olgu vardır. Öze ulaşmak için onu çevreleyen her şeyi keşfetmek gerekir. Her bir olgu ayrı ayrı analiz edilse de bu her bir olgunun farklı olduğu anlamına gelmez. Bu, hepsinin birbiriyle ilişkili olduğu ve ancak birlikte ele alındıklarında bilgi edinmeyi sağlayabileceklerianlamına gelir. Bir olgunun bir toplumu yansıtabileceği gibi, o toplumdaki değişimlerin nedeni de olabileceğini belirtmek gerekir.

Bir araştırma süreci mantıksal ilkelere, ölçütlere, araçlara ve eylemlere dayalı olarak hakikatin güvencesi olması gereken bilgi birikiminin belirli bir yolunu temsil eder. Ancak, toplum deneye dayalı araştırmalarla bütünüyle kapsanamaz. Örneğin insan ruhu hiçbir zaman tam olarak keşfedilemeyecektir.

Bilimsel araştırmalardan bahsederken bir olgunun her bir bölümünü, ayrı ayrı keşfetmeye çalışmamak gerektiğine dair bir kural vardır. Bunun yerine, tüm bölümler birlikte araştırılmalıdır çünkü bir bölümü keşfederek diğerlerini de keşfeder ve aralarında bağlantılar kurarız. Parçalar ve bütün arasında bir geri bildirim döngüsü vardır ve araştırmacılar birinciden ikinciye ve geriye doğru hareket eder. Bu aslında araştırmanın özüdür ve olgular arasındaki bağlantılar bu şekilde kurulur ve anlayışa ulaşılır.

Gerçekliği yalnızca bir bütün olarak keşfedersek onu doğru bir şekilde anlayamayabiliriz. Her bilim insanı, bütünden kendisi için önemli olanı çıkarabilir. Ancak gerçekliğin nelerden oluştuğuyla, onun parçalarıyla ilgilenmeye başladığında gerçekliğin kapsamı genişleyecek ve kişi tek bir çerçevenin dışına çıkmayı başaracaktır. Kişi bir şeyin parçalarına, özellikle de bunların çoğunluğuna aşina olduğunda, o şey hakkındaki düşüncesi önemli ölçüde değişebilir. “Araştırma, deniz suyu içerek susuzluğunu gidermeye çalışan bir adama benzer.” sözünde olduğu gibi bu, kapatılması zor bir döngü gibidir (Pečujlić, 1982, s. 44).

Tüm gerçekleri toplamayı başarsak bile, gerçekliği bütünüyle tanıyamayız. Yavaş yavaş keşfettiğimiz bilgi, cehaletin karanlığını aydınlatan ışığın yalnızca küçük bir kısmıdır. Gerçekliği tanımak, bir insanı tanımak gibidir. Toplum bir bütün olarak çok iyi düzenlendiği ve her şeyin iç içe geçtiği mantıklı bir yapısı olduğu için ilk bakışta ve ilk izlenime dayanarak insanlar hakkında yalnızca genel bir fikir edinilebilir. Ardından, kişiyle biraz zaman geçirdikten sonra, onun özelliklerini, kişiliğini, belirli durumlardaki tepkilerini öğreniriz; kişinin karakterini tam olarak tanıyana ve nihai fikrimizi oluşturana kadar izlenimlerimiz zamanla değişir. Ancak o zaman bile haklı olduğumuzdan tamamen emin olamayız. Dışarıdan görünenle içeride olan asla tam olarak örtüşmeyecektir. Gerçekliği keşfederken, belirli olgular ve bir bütünün parçaları dikkate alınır, bu nedenle bir seçim yaparken mümkün olduğunca çok şeyi ortaya çıkarmamıza yardımcı olacak parçaları seçmek önemlidir. Bu, her zaman doğru seçimin yapılacağı anlamına gelmez. Bazen seçtiğimiz parçalar dışındaki olgular, gerçekliğin mahiyetini ortaya çıkarmamıza seçtiklerimizden çok daha fazla yardımcı olabilir. Her şey araştırmacıların kendilerini nasıl konumlandırdıklarına ve keşfettiklerine ilişkin kendi anlayışlarına bağlıdır.

“Bir bütün olarak toplumun diyalektiği, onun anlaşılması, her zaman nihai hedefimiz, araştırmamızın nihai amacıdır. Ancak ne yazık ki ya da belki de neyse ki ona giden doğrudan bir yol yoktur. Bu hedefe ancak daha spesifik bir nesneyi keşfederek ulaşabiliriz ki bu da bizim doğrudan ve spesifik araştırma görevimizi temsil eder” (Pečujlič, 1982, s. 44).

Teorik çerçeve geniştir ve kesinlikle hiçbir şey tam olarak kontrol edilemez, her şey göründüğü gibi olabilir ya da olmayabilir bu nedenle ihtiyaç duyulan şey zaman ve deneyimdir. Yaşam, geliştirilebilecek herhangi bir teorinin en iyi testidir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, araştırmalarda gerçekliğin doğru bilgisine ulaşmak için olguların toplanması ve analiz edilmesi gerekir ve ne kadar çok olgu olursa o kadar iyidir çünkü yolu aydınlatan, gerçekliği keşfetmemize yardımcı olan olgulardır. Gerçekliği ortaya çıkarmaya yardımcı olacak tüm olguları dikkate almak çok önemlidir ve gerçekliğin kendisi de olguları anlamaya yardımcı olur. Bir olgu belirli kısımları açığa çıkarır, ancak kendisi de diğer kısımların yardımıyla açığa çıkar. “Olgular gerçekliğin kodlarıdır, ancak ait oldukları bir bütün aracılığıyla çözülürler” (Pečujlić, 1982, s. 45). Bir olgular koleksiyonu, gerçeklikteki rollerini ve yerlerini keşfettiğimizde anlaşılacaktır.

Bir araştırma yürütülürken izlenmesi gereken bir sıra ve bu nedenle geçilmesi gereken bazı aşamalar vardır. İlk aşama, araştırma amacının tanımlanmasıdır ve bu tanımlama teorik veya uygulamalı olabilir. Teorik tanımlama zihinsel terimler kullanılarak yapılırken uygulamalı tanımlama ise test edilmesi ve incelenmesi gereken belirli göstergeler anlamına gelir. Amaç tanımlandıktan sonra bir hipotez, yani bir varsayım formüle edilir. Hipotez, araştırma süreci boyunca yol gösterici bir role sahiptir ve tüm araştırma aşamalarını birbirine bağlar. Bir sonraki aşamada veriler toplanır ve sınıflandırılır. Sınıflandırmayı bir sonraki aşama takip eder ve bu da bilimsel açıklamadır. “Bilimsel açıklama genellikle ilişkisel, işlevsel ve nedensel ilişki türlerinin belirlenmesine indirgenir” (Pečujlić, 1982, s. 45). Son araştırma aşaması, bilimsel açıklamanın test edilmesi anlamına gelir.

Bazı araştırmalar yürütülürken, bir olguya gerçekten neden olduğu düşünülen şeyin mi, yoksa tamamen farklı bir şeyin mi neden olduğunu kontrol etmek için çok değişkenli bir analiz kullanılır. Bir araştırmacı, araştırması sırasında çok sayıda göstergeyle karşılaşır ve hangisini seçeceği ve seçimi nasıl yapacağı konusunda çoğu zaman kararsızlıklık yaşar. Lazarsfeld (1966, s. 190), birbirinin yerine kullanılabilecek göstergeler teorisinde, hangi göstergenin dikkate alındığının önemli olmadığını iddia etmektedir. Ancak bilim buna katılmayacaktır çünkü her gösterge farklıdır ve bir şeyin özü hakkında yeterli veriyi bir diğeri sağlamayacaktır. Örneğin, toplumsal sınıflar için “toplumdaki iktidar derecesi” veya “üretim araçlarına yönelik tutum” gibi değişkenler, “saygınlık derecesi” değişkeninden daha önemli bir göstergelerdir.

Pozitivist araştırma çok daha basittir, ancak bir dereceye kadar sıkıcıdır çünkü her şey önceden tanımlandığı ve değiştirilemeyecek bir kalıp olduğu için farklı yönde düşünmeyi gerektirmez. Bu tip araştırmalarda, bir toplumun gerçek bir görüntüsünü sağlayan göstergelerin analizi yer almaz. Oysa araştırmalar, toplumun veya sınıfların nasıl etkilendiğini bulmadan, bu kadar yüzeysel bir şekilde yapılamaz. Örneğin, işsizlerin yüzdesi genel bir veri olarak alınabilir. Ancak nüfusu nasıl etkilediğini, insanların geçimlerini nasıl sağladıklarını bilmiyorsak bu veri hiçbir şey ifade etmez. 

Araştırmalarda, olgular arasındaki tüm ilişkileri belirlemek önemlidir çünkü bir olgunun varlığı, başka bir olguyu üretmek için yeterlidir. Olgular arasındaki ilişkileri tanımlamak, bilgi edinmek için sadece bir adımdır. Keşfedilen her olgunun derinlemesine analiz edilmesi gerekir çünkü her birinin arkalarında saklanan daha fazla olgu vardır. Öze ulaşmak için onu çevreleyen her şeyi keşfetmek gerekir. Her bir olgu ayrı ayrı analiz edilse de bu her bir olgunun farklı olduğu anlamına gelmez. Bu, hepsinin birbiriyle ilişkili olduğu ve ancak birlikte ele alındıklarında bilgi edinmeyi sağlayabileceklerianlamına gelir. Bir olgunun bir toplumu yansıtabileceği gibi, o toplumdaki değişimlerin nedeni de olabileceğini belirtmek gerekir.




Araştırma paradigmaları, araştırmanın formüle edilme ve uygulanma biçimini şekillendiren kuramsal bakış açılarıdır (Mackenzie & Knipe, 2006). Bir paradigma, bir dünya görüşünü ve bu bakış açısıyla ilişkili çeşitli felsefi varsayımları temsil eder. Her paradigma dört unsurdan oluşur:

1. Epistemoloji - ('bilgi' anlamına gelen Yunanca 'epistēmē'den) - bir şeyi (gerçeği, gerçekliği) nasıl bildiğimizi ve bildiklerimizi nasıl bildiğimizi açıklar. Yani insan bilgisinin ve kavrayışının doğasına odaklanır ve bu nedenle araştırdığımız sosyal bağlamda bilgiyi ortaya çıkarma şeklini etkiler. Slavin'e (1984) göre, araştırmanın dört bilgi kaynağı veya epistemolojik temeli vardır. Bunlar aşağıdaki gibidir:

  • sezgisel bilgi: inançlar, inanç ve sezgi;
  • otoriter bilgi: kuruluşlardaki liderlerden, kitaplardan toplanan veriler;
  • mantıksal bilgi: gerçeği bilmenin en kesin yolu olarak akıl yürütme vurgulanır;
  • ampirik bilgi: bilgi en iyi duyu deneyimlerinden ve nesnel gerçeklerden elde edilir.

2. Ontoloji - ('varlık' veya 'olan' anlamına gelen 'ὄντος' ve 'mantıksal söylem' anlamına gelen '-λογία' sözcüklerinden oluşan Yunanca birleşik sözcük) - araştırmacının toplanan verileri nasıl anlamlandırdığını anlamak için çok önemli olan, gerçekliğin doğası veya araştırılan sosyal olgunun özü hakkındaki felsefi varsayımlar (Scotland, 2012).

3. Metodoloji - ('bilgi arayışı' anlamına gelen Yunanca 'μέθοδος' ve 'bilim' anlamına gelen 'λόγος'tan) - bir şeyi bulmak için iyi planlanmış araştırmalarda kullanılan araştırma tasarımları, yöntemleri, yaklaşımları ve prosedürleridir (Keeves, 1997). Veri toplama, katılımcılar, kullanılan araçlar ve veri analizlerini içerir ve araştırmacının dünyayı nasıl tanıdığına veya bir parçası hakkında nasıl bilgi edindiğine odaklanır (Moreno, 1947).

4. Aksiyoloji - (Yunanca 'değerli' anlamına gelen 'axios' ve 'bilim' anlamına gelen 'logos'tan gelir) - veya Değer Teorisi: etik konular, yani araştırmayla ilgili doğru ve yanlış davranış kavramlarının tanımlanması, değerlendirilmesi ve anlaşılması.

Sosyal bilimlerde pozitivizm, yorumsamacılık/yapısalcılık, öznelcilik, pragmatizm, eleştirel gerçekçilik gibi farklı paradigmalar benimsenebilir.

  • Pozitivizm

Pozitivizm, tümdengelim metodolojisi ve genellikle deney veya anket gibi nicel araştırma yöntemleri kullanılarak bilimsel olarak araştırılabilecek yalın ve tek bir gerçeklik olduğu inancına dayanır. Bu nedenle, nedensel ilişkileri nesnel bir şekilde belirlemeye veya test etmeye odaklanır.

  • Yorumsamacılık/Yapısalcılık

Yorumsamacılık/Yapısalcılık, tek bir gerçeklik olmadığı, gerçekliğin sosyal olarak inşa edildiği, yeniden yapılandırıldığı ve bu nedenle dışarıdan nesnel olarak gözlemlenemeyeceği inancına dayanır. Onu daha iyi anlamanın tek yolu onu deneyimlemektir, bu nedenle insanların doğrudan deneyimleri yoluyla gözlemlenmelidir ve bu nedenle bilgi özneldir. Amacı, gerçekliğin altında yatan anlamları açıklamak değil, keşfetmektir (Crotty, 1998). Bu nedenle, teori üretmeyi amaçlayan görüşmeler ve gözlem gibi tümevarımcı ve genellikle nitel yöntemler kullanır.

  • Gerçekçilik

Gerçekçilik, gerçekliğin insan zihninden bağımsız olduğu inancına dayanır (Saunders et. al., 2012). Doğrudan gerçekçilik dünyayı kişisel, insani duyular aracılığıyla algılarken, eleştirel gerçekçilik duyuların aldatıcı olabileceğini savunur ve bir olgunun altında yatan mekanizmaları çoklu perspektiflerden ortaya çıkarmayı, anlamayı ve açıklamayı amaçlar. Hem nitel hem de nicel yaklaşımı ve dolayısıyla nitel ve nicel yöntemlerin bir kombinasyonunu kullanır (Sayer, 2000).

  • Pragmatizm

Pragmatizm, dünyayı yorumlamanın birçok farklı yolu olduğu, bilginin hiçbir zaman gerçekliği tam olarak temsil edemeyeceği ve farklı metodolojik yaklaşımların kombinasyonunun araştırılan olguların daha iyi anlaşılmasını sağladığı inancına odaklanır. Araştırılan sorulara yanıt bulmada 'en iyi neyin işe yaradığına' dayanır ve bu nedenle sorunu anlamak için mevcut tüm yaklaşımları kullanır (Morgan, 2007). Vurgusu deneyim üzerinedir ve gerçeği bulmaya odaklanmak yerine neye inanmanın faydalı olduğuna odaklanır (Dewey, 1941). Eylem odaklıdır, insan haklarını ve bireysel özgürlüğü savunur. Gerçeği, günümüzün pratik gerekliliklerine göre sürekli değişen bir şey olarak algılar (Creswell, 2009).



Yöntem, gerçeği keşfetmenin bir yolu veya tarzıdır. Bilimsel yöntem genellikle bilimin özü ile özdeşleştirilir. Bilimsel metodoloji, belirli bilgilerin elde edildiği mantıksal, teknik, organizasyonel ve stratejik kuralları tanımlar. Ayrıca bilim metodolojisi, bilimsel keşifler yapmak için neyin nasıl yapılacağına dair yönergeler sağlar. Öte yandan, yöntemlere, araştırmanın temel ve teknik yönleri arasında bir ayrım yapan iki bakış açısından yaklaşılabilir:

  • Bilimsel araştırma stratejisi olarak genel yöntem ve
  • Bir araştırma taktiği, yani tekniği olarak araştırma yöntemi.

Bir yöntem aynı zamanda belirli bir bilimsel alana ait çalışma nesnesi hakkındaki bilginin elde edilme yoludur. Belirli bir bilimsel alandaki çalışma nesnesi, yöntem tarafından ortaya konur. İnsan vücudu buna örnek olarak alınabilir. Fizik onu fiziksel bedenin hareketi açısından, biyoloji canlı organizmanın işlevleri açısından, psikoloji bilinçli davranışlar açısından inceler, sosyoloji ise bu davranışların başka bir kişinin davranışları ile nasıl iç içe geçerek sosyal bir olgu oluşturduğunu belirler. Ancak, yöntemi tanımladığımızda bile neyi içerdiğini bilmiyoruz, bu da bilimsel yöntem kavramının farklı yorumlanmasına neden oluyor. Temel olarak, bir yöntemin amacı, mevcut bilgiye dayanarak belirli bir bilimsel alanda çalışma nesnesi hakkında daha derin bir bilgi elde edilmesini sağlamaktır (Pečujlić, 1982, s. 175).

Genel olarak, bir yöntem üç unsurdan oluşur:

  • bilgi edinme süreci,
  • çalışmanın nesnesi hakkındaki bilgi,
  • bilimsel araştırmanın amacı olan çalışma nesnesinin özelliklerinin keşfedildiği araçlardır (Pečujlić, 1982, s. 176).

Araştırma süreci, bir nesne hakkında bilgi edinmek için gerekli tüm faaliyetleri ifade eder. Mevcut bilgi genellikle yetersizdir ve araştırma sürecinin ilerleyen aşamalarında tamamlanır. Araçlar, bir nesneyi incelemek için kullanılan belirli şeylerdir (eylemler ve kullanılan gereçler). Yöntem kavramı çoğu zaman sadece bilimsel araştırma sürecinin genel kurallarıyla ilişkilendirilirken, araçlar araştırma teknikleri olarak adlandırılır (Lukić, 1989 s. 48). Bilimsel bir alanın araştırma pratiği olarak bir yöntem, her zaman içeriğine bağlıdır ve bu nedenle yalnızca genel, mantıksal ilkeler ve kullanılan teknik araçlarla belirlenemez. Farklı bilimsel alanlar araştırmalarında aynı teknik araçları kullanır, ancak gerçekliğe farklı bir yaklaşım gerektiren farklı çalışma nesneleri nedeniyle aynı yöntemleri kullanmazlar. Dolayısıyla, belirli bir bilimsel alanın yöntemlerinin özellikleri, ancak araştırmanın ana hedefleri dikkate alındığında belirlenebilir. Çağdaş metodolojik pratikçilik, sosyolojik yöntemin içeriğe dayalı tanımını tamamen göz ardı ederek sosyolojik yöntem terimini sosyal araştırma terimiyle değiştirme eğilimine girmiştir (Milić, 1996, s. 233).

Sosyolojik metodolojideki ilerleme çoğunlukla mevcut veri toplama yöntemlerinin iyileştirilmesini ve yeni veri toplama yöntemlerinin keşfedilmesini içerir. Bu gelişmeler sosyolojinin kesinliğini artırmış ve onu doğa bilimleriyle rekabet edebilecek şekilde bilimsel açıdan geliştirmiştir. Yöntemlerdeki bu ani gelişmenin bazı dezavantajları da vardır. Çoğu sosyolog, veri toplamak için kullanılan kesin yöntemlerle ulaşılamadığı için gerçeklerin bilimsel açıklamasından tam olarak uzak durmaya başlamıştır. Bu da bizi değerli bilimsel sonuçlardan yoksun bırakmaktadır. Çağdaş veri toplama yöntemlerine gelince, veri toplama konusunda ekip çalışması önemlidir çünkü sosyal olgular giderek daha karmaşık hale gelmektedir ve tek bir bilim insanının her şeyi doğru bir şekilde fark etmesi ve toplaması imkansızdır. Bu tür bir çalışma özellikle daha geniş bir sosyal varlık incelendiğinde; sosyal yaşamının tüm yönlerini, sınırları kesin olarak belirlenmiş bir araştırma sürecini, kapsamlı ve katı bir çalışma planı gerektirir. Buna örnek olarak bir yerleşim yerinin, sınıfın, tabakanın incelenmesi verilebilir (Pečujlić, 1982). Veri toplama yöntemleri ya da daha geniş anlamda gözlem, altı temel türe ayrılır:

  • dar anlamda gözlem - bir olgunun doğrudan veya dolaylı olarak gözlemlenmesi;
  • inceleme - doğrudan gözlem;
  • ölçme - kesin nicel gözlem;
  • istatistik - matematik yoluyla sayılabilen ve ölçülebilen kitlesel olguların gözlemlenmesi;
  • deney - gözlemci tarafından oluşturulan ve araştırmanın amacı doğrultusunda değiştirilen olguların gözlemlenmesi;
  • karşılaştırma - çeşitli olguların karşılaştırmalı gözlemi (Pečujlić, 1982, s. 493).

Bilgi edinme yöntemlerine gelince, aşağıdakiler arasında ayrım yapabiliriz:

  • temel genel ve
  • temel özel yöntemler.

Genel yöntemler az ya da çok tüm bilimsel alanlarda kullanılmaktadır. Bunlar arasında genel ve özel diyalektik yöntem, modelleme yöntemi, istatistiksel yöntem ve aksiyomatik yöntem yer alır. Genel yöntemlerin yanı sıra, analiz ve sentez, sınıflandırma ve genelleme, tümevarım ve tümdengelim gibi bir dizi özel temel yöntemin yanı sıra kavram tanımlama, hipotez kurma, tutumları kanıtlama, elde edilen bilimsel bilgiyi kontrol etme gibi temel bilimsel prosedürler ve bilişsel süreçler de vardır (Šešić, 1979, s. 7).



Araştırma tasarımları, geniş varsayımlardan ayrıntılı veri toplama ve analiz yöntemlerine kadar kararları kapsayan araştırma yürütme planları ve prosedürleridir. Genel karar, bir konuyu incelemek için hangi tasarımın kullanılması gerektiğiyle ilgilidir. Bir araştırma tasarımının seçimi, ele alınan araştırma probleminin ya da konusunun doğasına, araştırmacının kişisel deneyimlerine ve çalışmanın hedef kitlesine de dayanır (Cresswell, 2009, s. 22).

Üç tür tasarım vardır: nitel, nicel ve karma yöntem tasarımları. Bu üç yaklaşım ilk bakışta göründükleri kadar birbirinden ayrı değildir. Nitel ve nicel yaklaşımlar kutupsal karşıtlıklar veya ikilikler olarak görülmemelidir; bunun yerine bir süreklilik üzerinde farklı uçları temsil ederler (Newman & Benz, 1998). Bir çalışma nicelden çok nitel olma eğilimindedir veya tam tersi de geçerlidir. Karma yöntem araştırmaları, hem nitel hem de nicel yaklaşımların unsurlarını bünyesinde barındırdığı için bu sürekliliğin ortasında yer alır.

Nicel araştırma, değişkenler arasındaki ilişkileri inceleyerek nesnel teorileri test etmenin bir yoludur. Bu değişkenler de istatistiksel prosedürler kullanılarak analiz edilebilecek sayısal veriler elde etmek için tipik olarak bazı araçlar kullanılarak nesnel olarak ölçülebilir (Dörnyei, 2007, s. 24). Nihai yazılı rapor; giriş, literatür ve teori, yöntemler, sonuçlar ve tartışmadan oluşan belirli bir yapıya sahiptir (Creswell, 2008). Bu tür bir araştırmaya katılanlar, teorileri tümdengelim yoluyla test etme, önyargılara karşı koruma sağlama, alternatif açıklamaları kontrol etme ve bulguları genelleştirebilme ve tekrarlayabilme gibi varsayımlara sahiptir. Nicel yöntemler şunları içerir: istatistiksel yöntem, anketler, deneyler, ölçüm ölçekleri vb.

Nitel araştırma, bireylerin veya grupların sosyal veya beşerî bir soruna atfettikleri anlamı keşfetme ve anlama aracıdır. Araştırma süreci, ortaya çıkan soruları ve prosedürleri, tipik olarak katılımcının ortamında toplanan verileri, ayrıntılardan genel temalara doğru tümevarımsal olarak inşa edilen veri analizini ve araştırmacının verilerin anlamını yorumlamasını içerir. Nihai yazılı rapor esnek bir yapıya sahiptir. Bu sorgulama biçimiyle uğraşanlar, tümevarımcı bir tarzı, bireysel anlama odaklanmayı ve bir durumun karmaşıklığını ortaya koymanın önemini takdir eden bir araştırma bakış açısını desteklemektedir (Creswell, 2007). Nitel yöntemlerin bazı örnekleri şunlardır: gözlem, görüşme, odak grup, vaka çalışması, vb.

Karma yöntem araştırması, hem nitel hem de nicel formları birleştiren veya ilişkilendiren bir sorgulama yaklaşımıdır. Felsefi varsayımları, nitel ve nicel yaklaşımların kullanımını ve bir çalışmada her iki yaklaşımın karışımını içerir. Dolayısıyla, her iki tür verinin basit bir şekilde toplanması ve analiz edilmesinden daha fazlasıdır. Aynı zamanda her iki yaklaşımın birlikte kullanılmasını da içerir, böylece bir çalışmanın genel gücü nitel veya nicel araştırmadan daha fazla olur (Creswell vd., 2007). Günümüzde bu yöntemler giderek önem kazanmaktadır.



Creswell, J. W. (2007). Qualitative inquiry & research design: Choosing among five approaches (2nd ed.). Thousand Oaks, CA: Sage Publications.

Creswell, J. W. (2008). Educational research: Planning, conducting, and evaluating quantitative and qualitative research (3rd ed.). Upper Saddle River, NJ: Pearson Education, Inc.

Creswell, J. W. (2009). Research Design Qualitative, Quantitative, and Mixed Methods Approaches (3rd ed.). Thousand Oaks, CA Sage Publications.

Crotty, M. (1998). The foundations of social research. (1st Ed.) London: Sage

Keeves, J. P. (1997). Educational research methodology and measurement. Cambridge: Cambridge University Press.

Lazarsfeld, S. (1966). The courage for imperfection. American Journal of Individual Psychology, 22(2).

Lukić, R. (1989). Metodologija društvenih nauka. Beograd: Savremena administracija.

Mackenzie, N. & Knipe, S. (2006). Research dilemmas: paradigms, methods and methodology. Issues In Educational Research, 1–15.

Milić, V. (1996). Sociološki metod, Beograd: Zavod za udžbenike i nastavna sredstva.

Moreno, J. (1947). Contribution of sociometry to research methodology in sociology. American Sociological Review, 12(6): 287–292.

Morgan, D. L. (2007). Focus Groups as Qualitative Research. (2nd Ed.). London: Sage.

Newman, I. & Benz, C. (1998). Qualitative-Quantitative Research Methodology: Exploring the Interactive Continuum.

Pečujlić, M. (1982). Metodologija društvenih nauka. Savremena administracija.

Saunders, M., Lewis, P. and Thornhill, A. (2012). Research Methods for Business Students. Pearson Education Ltd., Harlow.

Sayer, A. (2000). Realism and Social Science. (1st ed.), SAGE Publication, London.

Scotland, J. (2012). Exploring the philosophical underpinnings of research: Relating ontology and epistemology to the methodology and methods of the scientific, interpretive, and critical research paradigms. English Language Teaching, 5(9), 9–16.

Slavin, R. E. (1984). Research methods in education: A practical guide. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.

Šešić, M. (1979). Opšta metodologija. Beograd: Naučna knjiga.