EN | PT | TR | RO | BG | SR
;


NEXT TOPIC

Bölüm 4. NİTELİ VERİ TOPLAMA YÖNTEMLERİ




4.1. Gözlem


Nitel gözlem, araştırmacının yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış bir şekilde (araştırmacının cevaplarını bulmak istediği bazı ön soruları kullanarak) araştırma sahasındaki bireylerin davranışları ve faaliyetleri hakkında saha notları aldığı gözlemdir. Nitel gözlemciler, katılımcı olmayan bir kişiden tam bir katılımcıya kadar çeşitli rollerde yer alabilirler.

En dar anlamıyla gözlem, gerçekleri toplamanın en eski ve en doğal yöntemidir ve günümüzde önemli ölçüde geliştirilmiştir. Basit gözlem sistematik bir şekilde gerçekleşmeyen, plansız, rastlantısal ve kesin olmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla, gözlemci doğru veriler elde etmek yerine yalnızca yeterince düzenlenmemiş izlenimler edinir. Antik Yunan'da bilimin başlangıcı gözleme dayanıyordu. Biyolojiden tarihe, Aristoteles'ten Herodot'a kadar gözler, doğal ve sosyal dünyanın olgu ve olaylarının kaydedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu durum; gelişimi ve farklılaşması aslında söz konusu gerçekliğin çeşitli unsurlarına yönelik gözlemlerle başlayan fizik, astronomi, kimya gibi modern bilimlerde daha da belirgindir (Pečujlić, 1982, s. 103). Spesifik bir yöntem olarak gözlem, diğer sosyal bilimlerde de gelişmesine rağmen öncelikle tarih ve psikolojide yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ekonomiden sosyolojiye kadar tüm bilimlerde temel veri toplama yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Bazı ortak özellikleri ve kökenleri paylaştığı bilindik, sıradan gözlemden farklı olarak bilimsel gözlem; sosyal olguların doğrudan duyularla algılanması yoluyla gerçekliğin planlı ve sistematik bir şekilde toplanması olarak tanımlanır. Plan ya da sistemin bir dizi özelliği vardır. Her şeyden önce, belirli bir sistemle ilgili tüm koşulların yaratıldığı organize gözlem anlamına gelir. Burada uygulanan prosedür, araştırmanın araştırmacının iradesine bağlı ve keyfi olmasını engelleyen unsurdur. Ardından, duyusal algıların ölçümünün doğruluğunu belirleyen tüm normların yerine getirilmesini ifade eden kesinlik anlamına da gelir. Son olarak, gözlemin nesnelliği söz konusudur ki bu da gözlemcinin araştırmasına kişisel istek ve hedeflerine rehberlik eden normlar aracılığıyla sağlanır. Amaç, yorum ve çıkarımlardan kaçınarak ve kişinin kendi önyargılarını bir kenara bırakarak ayrıntıları mümkün olduğunca nesnel bir şekilde kaydetmektir (Angrosino, 2007, s. 42). Bu nedenle gözlemin kendine özgü doğası, verimli bilimsel sonuçlar verebilmesi için onu kontrol etmek üzere geliştirilen prosedürlerde yatmaktadır (Pečujlić, 1982, s. 103).



Gözlemin birçok farklı türü ve alt türü gelişmiştir ve şu anda tüm veri toplama prosedürleri arasında en karmaşık yapıya sahiptir.

Kesitsel Çalışmalar

Kesitsel çalışma, bir popülasyondan zaman içinde tek bir noktada bilgi toplayan bir araştırma türüdür (Şekil 1). Bilgiler, değişkenler olarak bilinen belirli özelliklere sahip bir grup katılımcıdan elde edilebilir (örneğin yaş, cinsiyet, köken, eğitim, din, coğrafi konum, vb.) Belirli bir çalışmada kullanılan değişkenler, yürütülecek araştırmaya ve çalışmanın hedeflerine göre belirlenir. Araştırmacılar, bir bağımsız değişkene odaklanmak ve bunun bir veya daha fazla bağımlı değişkeni nasıl etkilediğini görmek için kesitsel çalışmaları kullanabilir. Bu çalışmalar, araştırmacıların aynı anda birden fazla değişkeni incelemesine olanak tanır. Kesitsel çalışmalar değişkenlerin manipülasyonunu içermez. Bunlar tanımlayıcı çalışmalardır.

Kesitsel çalışmalara bazı örnekler aşağıda verilmiştir:

  • Tanımlayıcı çalışma: Tüketici davranışlarının gelecekteki eğilimlerini tahmin etmek, yeni satış stratejileri sunmak ya da yeni ürün ve hizmetleri piyasaya sürmek amacıyla belirli bir zaman dilimi içerisinde tüketici davranışları hakkında veri toplayarak pazar araştırması yapmak buna örnek olabilir. Böyle bir çalışmada araştırmacı, nedenleri analiz etmez ancak piyasadaki mevcut durumun tanımlanmasına odaklanır.
  • Analitik çalışma: Yaşları 50'nin üzerinde olan kadın nüfusundaki kalsiyum eksikliğini inceleyen bir çalışma buna örnek olarak verilebilir. Tanımlayıcı çalışmanın odak noktası 50 yaş üstü kadınlarda kalsiyum seviyesini belirlemek olurken analitik çalışma hormonal durum, fiziksel aktivite, beslenme, sosyo-ekonomik durum, eğitim seviyesi gibi faktörleri inceleyerek bu yaş grubundaki bazı kadınların neden diğer kadınlara göre daha fazla kalsiyum eksikliği yaşadığını ve dolayısıyla osteoporoz gibi diğer hastalıklara yakalanma olasılığının daha yüksek olduğunu açıklamaya odaklanır.

Vaka Kontrol Çalışmaları

Vaka-kontrol çalışmaları, tıbbi araştırmalar veya çevre sağlığı gibi alanlarda sıklıkla kullanılan bir gözlemsel araştırma türüdür. Vaka-kontrol çalışması, iki veya daha fazla katılımcı grubunu karşılaştıran deneysel bir tasarımdır. Bu gruplardan biri 'vaka' grubu, diğer gruplar ise 'kontrol' gruplarıdır. Vaka grubu, çalışmanın ilgi alanına giren özelliğe sahip olduğu için seçilir. Kontrol grubunun amacı ise vaka grubunun belirlenen özelliği, kontrol grubundan sistematik olarak daha fazla gösterip göstermediğini bulmaktır. Dolayısıyla, kontrol grubundan toplanan veriler analiz edilerek araştırma hipotezi ya doğrulanır ya da reddedilir. Verileri sunmak için genellikle tablolar kullanılır (Tablo 1).

Risk oranı (veya oransal değer), maruz kalma olasılık oranı kullanılarak hesaplanır: (OR)

- Vakalar arasında maruz kalma olasılığı: OR = a (maruz kalan) / c (maruz kalmayan),

- Kontroller arasında maruz kalma olasılığı: OR = b (maruz kalan) /d (maruz kalmayan),

örneğin OR = (axd)/(cxb).

OR = 1 ise, risk olasılığı maruz kalan ve kalmayanlar için aynıdır.

OR > 1 ise, maruziyet risk olasılığını artırır.

OR < 1 ise, maruziyet risk olasılığını azaltır.

Örnek: Tıpta Vaka-Kontrol Çalışması

Araştırmanın amacı, içme suyunun kirlenmesi ile potansiyel mide hastalıkları (örneğin gastrit) arasındaki bağlantıyı incelemektir. Vaka çalışması grubu mide hastalığı teşhisi konmuş kişilerden, kontrol grubu ise hastalığı olmayan kişilerden oluşmuştur. Araştırma sırasında, her bir grup için suyun kaynağı ve maruz kalma süresi gibi değişkenlere odaklanılarak katılımcıların kirli içme suyuna maruz kalmalarına ilişkin veriler toplanmıştır. Amaç, su kirliliği ile mide hastalığı geliştirme riski arasında bir korelasyon olup olmadığını belirlemek için sonuçları karşılaştırmaktır.

Uygulama görevleri:

Araştırmacılar, karşılaşılan olayları kullanarak meme kanseri ile ilgili bir vaka-kontrol çalışması yürütmektedir. Çalışma 100 vaka ve 100 kontrol içermektedir. Vaka gurubunun %70'inin kontrol grubunun ise %50'sinin sigara içtiğini bildirmiştir.

  1. a) Verilen verilerle 2x2'lik bir tablo hazırlayın.
  2. b) Maruz kalma olasılık oranını hesaplayın.
  3. c) Maruz kalma olasılık oranını bir cümle ile yorumlayınız.

Cevap:

a)

b) Maruz kalma olasılık oranı = (a/c)/(b/d) = (a*d)/(c*b) = (70*50)/(50*30)=2,33

c) Bu örnekteki 2,33'lük bir olasılık oranı; sigara içenlerin meme kanserine yakalanma olasılığının içmeyenlerin 2,33 katı olduğu anlamına gelir.



Kohort çalışmaları, neden-sonuç ilişkileri hakkındaki hipotezleri test etmek için kullanılan bir analitik çalışma türüdür. 'Kohort' terimi, belirli bir süre içinde ortak bir özelliği veya deneyimi (örneğin yaş, meslek, bir ilaca veya aşıya maruz kalma, vatandaşlık vb.) paylaşan, genellikle 100 veya daha fazla kişiden oluşan bir grup insan olarak tanımlanır. Bir kohort 2 kısma ayrılır – varsayılan risk faktörüne maruz kalanlar ve kalmayanlar (örneğin sigara içenler ve içmeyenler). Daha sonra kohort, (mevcut risk faktörüne maruz kalmanın neden olduğu varsayılan) ölüm veya hastalık gelişimi sıklığını bulmak için belirli bir süre boyunca gözlemlenir ve gözlem süresinin sonunda, maruz kalan ve maruz kalmayan katılımcılarda ölüm ve hastalık görülme sıklığı arasında karşılaştırma yapılır.

Kohort çalışmaları, bir hastalığın nedenlerinin belirlenmesi için uygun olan önemli bir tıbbi araştırma yöntemidir, çünkü insan grupları bir hastalığa yakalanmadan önce gözlemlenir. Bu da araştırmacıların, katılımcıların seçtikleri yaşam biçimi ile sağlıkları arasında bir neden-sonuç ilişkisi olup olmadığını inceleyebilecekleri anlamına gelmektedir (Şekil 2).

Devam etmekte olan Millenium kohort çalışması, yaşamın ilk evrelerindeki koşulların daha sonraki sağlık ve gelişimi nasıl etkileyebileceğini göstermek amacıyla 2000 ve 2001 yılları arasında Büyük Britanya'da doğan 19.000 bebeğin hayatını takip etmektedir. Çalışma, bu bebeklerin ve ebeveynlerinin sağlığı hakkında veri toplamanın yanı sıra çocukların davranışlarını, bilişsel gelişimlerini ve bir dizi başka sosyal faktörü de incelemektedir.

Bir kohort çalışmasının tasarımı aşağıdaki tabloda gösterilmektedir:

- Görülme sıklığı oranları (IR):

Maruz kalanlar arasında: IR = a/(a+b)

Maruz kalmayanlar arasında: IR = c/(c+d)

IR, maruz kalan ve kalmayan kohort üyelerinde toplam süre boyunca bir hastalığın ortaya çıkışının göstergesidir.

- Göreceli risk (RR) - maruz kalan bireylerdeki hastalık riski ile maruz kalmayan bireylerdeki hastalık riski arasındaki oran:

[a/(a+b)]/[c/(c+d)] veya a(c+d)/c(a+b)

Göreceli risk, bir olayın maruz kalan bireylerde görülme sıklığının maruz kalmayan bireylerde görülme sıklığına oranını gösterir.

- Atfedilebilir risk (AR)=[a/(a+b)-c/(c+d)]/[a/(a+b)]*100 maruz kalan ve maruz kalmayan bireylerdeki görülme sıklığı oranlarının maruz kalan bireylerdekine göre farkıdır.

Atfedilebilir risk, maruziyetin ortadan kaldırılması için etkili bir önlem olması koşuluyla hastalığın önlenmesi olasılığını gösterir.



Doğal gözlem, insanların veya hayvanların doğal ortamlarında nasıl davrandıklarını gözlemleme yöntemidir. Bir tür saha araştırmasıdır, yani araştırmacılar verileri laboratuvar veya klinik ortamın dışında toplar. Araştırmacılar, katılımcıların doğal davranışlarını hiçbir şekilde etkilememek için mümkün olduğunca çevreyle iç içe olma eğilimindedir.

Gözlemci, konumuna bağlı olarak katılımcı gözlemci veya katılımcı olmayan gözlemci rolünü benimseyebilir. Katılımcı gözlem, araştırmacıların veri topladıkları olguya kendilerini dahil ettikleri gözlemdir. Bu gözlem türünde gözlemci, bir sosyal grupla bütünleşmeli ve onların eylemlerine katılmalıdır. Bu gözlem türü iki nedenden dolayı kullanılır. İlk neden, dini tarikatlar, elitler, gizli dernekler gibi pek çok grubun erişime izin verilmeyen ve gözleme kapalı bir durumda olmasıdır. Dolayısıyla, gerekli verileri elde etmek için gözlemcinin grubun bir parçası haline gelmesi ve kimliğini 'kaybetmesi', yani gözlemci rolünü gizlemesi gerekir. Bu da birçok etik ve teknik soruna yol açmakta ve gizli gözlem yapma olasılığı konusunda neredeyse şüphe uyandırmaktadır.

Katılımcı gözlemin kullanılmasının ikinci nedeni, gözlemlenen nesne ile baskın özne arasındaki farkın aşılmasına yardımcı olması ve böylece diyalektik eylemi araştırmaya dahil etmesidir. Katılımcı gözlem, gözlemci ve gözlemlenen arasındaki ilişkiyi kökten değiştirerek tüm öznelerin tek bir olgu haline gelmesini sağlar. Bu nedenle eylem araştırması, bu tür bir gözlemi sadece belirli bir bilimsel hedefe değil, aynı zamanda daha geniş bir sosyal hedefe -geleneksel araştırmanın değişimi- ulaşmak için önemli olarak kabul eder. Yukarıda bahsedilen etik sorunlar bu durumda ortadan kalkmaktadır çünkü gözlemcinin performansı kamuya açıktır. Bununla birlikte, nesnellik ve gruba dahil olma gibi yöntemsel ve teknik zorluklar devam eder ancak geleneksel araştırma yöntemi mantıpından çıkılırsa bu sorunlar da ortadan kalkar. Bir de katılımcı olmayan gözlem vardır. Katılımcı olmayan gözlem, katılımcıları aktif olarak katılmadan gözlemlemek anlamına gelir. Yani gözlemci bir topluluğun ya da sosyal sistemin içine girer, ancak gözlemlenen faaliyetlerden ayrı kalır.

Gözlemlenen vaka sayısına göre tek vakalı ve çok vakalı gözlem ayrımı yapılabilir. Tek vaka gözlemi, tek bir vakanın veya bir olgunun tek bir türünün gözlemlenmesidir. Tek bir vakaya ilişkin verilerin sistematik olarak toplanması 'Vaka Çalışması' olarak adlandırılır. Bu prosedürün amacı, kolektif bir durum içinde bireysel bir tepkiyi açıklamaktır. Bu nedenle kişisel dokümantasyonun geliştirilmesi olarak da adlandırılıp ayrı bir araştırma yöntemi olarak gelişmiştir. Tek vaka gözlemi ile yakından ilişkili olan klinik gözlem, tıp ve psikiyatride gelişmiştir. Bir yandan gözlemci ile hasta arasında doğrudan bir temas kurmayı, diğer yandan da bir hastalığı neyin etkilediğini, yani hangi karmaşık bireysel ve sosyal faktörlerin hastanın belirli zihinsel durumlarına neden olduğu hakkında kapsamlı bilgi edinmeyi amaçlamaktadır.  Öte yandan, çoklu vaka gözleminde, aynı veya farklı olguların birkaç vakası veya grubu gözlemin nesnesidir. Olguların yapısının ve hatta gelişimlerinin açıklandığı çok sayıda örnek kullanılarak olguların kaydedilmesi anlamına gelir. Bu veri toplama yöntemi, bir yandan sosyal kayıtların oluşturulmasına, diğer yandan da nüfusun kitlesel olarak kaydedilmesine - nüfus sayımına benzer.

Gözlem, süresine bağlı olarak anlık veya boylamsal olabilir. Anlık gözlem, genellikle bir sürecin gelişimi için çok önemli olan belirli bir anda kullanılır ve bir fotoğrafın çekilmesine benzer bir şekilde kaydedilir. Anlık görüntünün amacı, bunun neden olduğu bir dizi eylemin daha ileri aşamalardaki gelişimini belirleyen ana faktörü tespit etmektir. Tüm dinamik faaliyetler bu şekilde gözlemlenir çünkü bir olgunun önemli özelliklerini ayırt etmeye ve önemsiz özelliklerini ortadan kaldırmaya olanak tanır. Boylamsal gözlem, daha uzun bir zaman diliminde ortaya çıkan farklılıkları tespit etmek amacıyla bir sürecin farklı süreli dizilerinde kullanılır (Şekil 3). Sosyal süreçler daha uzun sürer ve daha uzun bir zaman diliminde gerçekleşir, bu nedenle böyle bir gözlem prosedürü tüm olayların dinamiklerini ve hangi eksende geliştiklerini keşfetmek için önemlidir.



Yapılandırılmış veya metodik gözlem, önceden tanımlanmış bir plana göre yapılan gözlemdir. Bu tür geözlemlerde plan önemlidir çünkü gözlemcinin ilgi alanına giren olguların net anlaşılmasını sağlar. Gözlem 'esnek' kalır, ancak bir olguyu tam olarak tanımlayan temel veri veya bilgiye ilişkin daha derin bir kavrayış elde edilir.

Yukarıda bahsedilen tüm gözlem türleri ve alt türleri, spesifik bir araştırmanın doğasına bağlı olarak farklı uygulamalara sahiptir. Gözlemciyi hangi prosedürü seçeceği konusunda neredeyse tamamen yönlendiren de bu doğadır. Bu, elbette araştırmacının sezgi ve hayal gücüne de bağlıdır. Dolayısıyla, belirli gözlem türlerinin yanı sıra kapsamları ve sınırlamaları hakkında bilgi sahibi olmak çok önemlidir.

- Gözlemin Kapsamı ve Sınırları

Araştırmacının beş duyusunun nesnelliği nedeniyle, gözlem son derece nesnel bir araştırma yöntemidir. Araştırmacı ile üzerinde çalışılan kişiler arasında çok az etkileşim gerektirir ya da hiç etkileşim gerektirmez (Angrosino, 2007, s. 37). Bu prosedür, olayların doğal ve sürekli akışını hiç bozmaz ya da çok az bozar. Bir olayın prosedürel olarak ortaya çıkışının doğal dinamikleri ve olayın tüm önemli unsurları gözlem yoluyla başarılı bir şekilde tanımlanır. Gözlem aynı zamanda bazı kritik anlara da yönlendirilebilir, bunlar izole edilebilir ve derinlemesine incelenebilir. Ancak gözlem ve özellikle de katılımcı biçimleri, her şeyden çok insanlar arasında doğrudan iletişim kurar ve kapalı insan gruplarını açarak onlara daha önce var olmayan bazı değişiklikler getirir (Pečujlić, 1982, s. 105).

Çok verimli bir veri toplama prosedürü olmasına rağmen, gözlemin hem araştırma yöntemiyle hem de prosedürde merkezi bir figür olarak gözlemciyle ilgili bazı önemli sınırlamaları vardır. Gözlem uzun süren ve karmaşık bir süreçtir. İyice planlandığında bile, duyuların dağılması olarak adlandırılan duruma bağlıdır. Yani, uzun süren gözlem süreci ve araştırmanın bir yerindeki karmaşık organizasyon nedeniyle duyular tüm gerçekleri tespit edemez. Dolayısıyla, bazı olguları diğerleriyle ya da eski olguları yenileriyle bastırmaya yönelik bilinçsiz süreç kaçınılmaz olarak gerçekleşir.

Yapılandırılmış ve düzenli saha notları tutmanın başarısı, not almak için iyice hazırlanmış bir plana bağlıdır, ancak o zaman bile yeterli zaman yoksa tüm verileri kaydetmek zordur. Bu nedenle, not tutma genellikle gözlemden sonra yapılır, ancak o zaman gerçek gözlem unsurlarını kaybeder ve hatırlama haline gelir. Bu da gerçekleri yorumlayan zihinde bazı veri işlemlerinin yapıldığı kanısı uyandırır, böylece insan duyularının aldatıcılığını ortaya çıkarır. Bir not alma planı, sorunu çözmeye yardımcı olabilir ancak tamamen ortadan kaldıramaz.

Gözlem sürecinin merkezi figürü olan gözlemci, insan duyularının aldatıcılığı ve aynı zamanda kendi becerileri ile sınırlıdır çünkü beceriler her insanda farklılık gösterir. Gözlem söz konusu olduğunda, bu beceriler o kadar farklıdır ki aynı iki kişi, aynı gerçeği, aynı şekilde algılamayacaktır. Aslında çoğu insan görmek istediği şeyi görmeye ikna edilir. Gözlemcinin hız, kesinlik, zihinsel yetenek, hatırlama, ruh hali gibi bir dizi zihinsel özelliği, sosyallik ve konuşkanlık gibi bir dizi sosyal özelliğiyle birlikte, gözlemi etkileyen ve gerçeklerin özgünlüğünü bozabilen bir “gözlemcinin kişisel denklemi”ni oluşturur. Önyargı, gözleme eşlik eden bu gizli tehlikeden daha da tehlikelidir. Gözlemci çoğu zaman gerçeklerin doğruluğunu sadece bilinçsizce değil, oldukça bilinçli bir şekilde de çarpıtır. Geleneksel metodoloji bunu sadece ciddi bir sınırlama olarak değil, aynı zamanda prosedürün bilimsel titizliğinin ihlali olarak da görür. Diyalektik eylem araştırması modelinde ise bu bir sorun değildir ve yerleşik ideolojik perdeyi aşan önyargının kendisi, nesnelliğe ve doğruluğa ulaşmanın ön koşuludur. Burada önyargı, iyi bir gözleme giden yolu sağlayan sosyal bir bağ işlevi görür (Pečujlić & Milić, 1995, s. 107).