EN | PT | TR | RO | BG | SR
;


NEXT TOPIC

ÜNİTENİN İÇERİĞİ




Anlatı Analizi




Araştırmacılar, araştırma katılımcılarının kişisel deneyimlerine dayanarak nasıl hikayeler ve anlatılar oluşturduklarına dair içgörü kazanmak için anlatı analizini kullanır. İnsanlar anlattıkları hikayeler aracılığıyla hayatlarına anlam katar ve hikayeleri diğer insanların hayatlarını şekillendirmeye yardımcı olur. Anlatı analizinin amacı, katılımcıların bireysel anlatılarını kodlanabilecek ve düzenlenebilecek verilere dönüştürmektir, böylece araştırmacılar belirli bir olayın, duygunun veya kararın ilgili kişiler üzerindeki etkisini kolayca anlayabilir, yani insanların dünyalarını nasıl deneyimlediklerini ortaya çıkarabilirler (Connelly ve Clandinin, 1990, s. 1). Anlatı analizinin sonucu, deneyimin temel bir anlatısıdır. Bu süreç iki aşamalı bir yorumlama sürecini içerir (Şekil 3). İlk olarak, araştırma katılımcıları yarattıkları anlatı aracılığıyla kendi yaşamlarını yorumlarlar. Ardından, araştırmacı katılımcıların anlatılarını yorumlar.

Anlatılar günlükler, mektuplar, sohbetler, otobiyografiler, derinlemesine görüşmelerin deşifreleri, odak grupları veya diğer nitel araştırma biçimleri gibi çeşitli kaynaklardan elde edilebilir. Bu anlatılar bireysel veya kolektif olabilir ve deneyimler, kimlikler, değerler, tutumlar veya sosyal bağlamlar gibi çeşitli yaşam yönleriyle ilgili olabilir. Anlatılar, bir olgunun veya sorunun araştırılması ve yorumlanması için temel birimler olarak hizmet eder.

Anlatıların analizi tipik olarak birkaç adımdan oluşur. İlk adım, ilgili kişi ya da gruplardan anlatı ya da hikayelerin toplanmasıdır. Anlatılar toplandıktan sonra, bir sonraki adım kodlama veya kategorilendirmedir. Bu, anlatılardan ortaya çıkan temel temaların, kalıpların veya unsurların belirlenmesini gerektirir. Kodlama, araştırmacıların kilit unsurları manuel olarak tanımladığı ve kategorize ettiği nitel veya büyük veri kümelerini analiz etmek için bilgisayar programlarının kullanıldığı nicel olabilir. Kodlamayı analiz ve yorumlama takip eder. Araştırmacılar, hikayelerden çıkarılabilecek ilişkileri, çelişkileri, eğilimleri veya daha derin anlamları belirlemek için toplanan anlatıları analiz eder. Bu aşama, incelenen olgunun daha derinlemesine anlaşılması için anlatıların teorik bir çerçeve veya kavramsal modelle ilişkilendirilmesini de içerebilir.

Anlatı metodolojisi, bireysel veya grup deneyimleri, perspektifleri ve kimlikleri hakkında bağlamsal olarak zengin ve derinlemesine bilgi sağlar. Ayrıca araştırmacıların öznel deneyimleri keşfetmesine ve insan yaşamının karmaşıklığı hakkında ilk elden bilgi edinmesine olanak tanır. Bununla birlikte, anlatı metodolojisinin, toplanan hikayelerin öznelliği, seçici raporlama olasılığı veya araştırmacının önyargılı yorumları gibi sınırlamaları olduğunun farkında olmak önemlidir.

Anlatı analizi, bireylerin ve grupların yaşanmış deneyimlerine ilişkin değerli içgörüler sunarak bakış açılarına, inançlarına ve sosyal bağlamlarına ışık tutar. Bruner'e (1990) göre, bireylerin deneyimlerini anlamlandırmalarının birincil yolu, özellikle zorlu yaşam geçişleri ve travmalar için geçerli olan anlatı formuna dökmektir. Araştırmacılar, bilgi verenlerin anlam inşa etme yöntemlerine saygı duymalı ve bunun nasıl başarıldığını analiz etmelidir çünkü onların hikayeleri dünyayı yansıtmaz, yaratıcı bir şekilde yazılmıştır, retoriktir, varsayımlarla doludur ve yorumlayıcıdır (Reissman, 1993, s. 5). Dolayısıyla, anlatı analizi 'kahramanların olayları nasıl yorumladığı' ile ilgilidir (Bruner, 1990, s. 51), oysa araştırmacı onların yorumlarını sistematik olarak yorumlar. Araştırmacıların bir başkasının deneyimine doğrudan erişimi yoktur ancak bunun tarafsız ve nesnel olması imkânsız olan metin, konuşma, etkileşim ve yorum gibi temsilleriyle uğraşmak zorundadır. Dolayısıyla, bir deneyimi anlatırken kişinin yaşadığı deneyim ile bu deneyim hakkındaki herhangi bir iletişim arasında kaçınılmaz olarak bir boşluk vardır. Bir hikâyenin nasıl anlatılacağı da dinleyicilere bağlıdır. Anlatılar kaçınılmaz olarak öz temsillerdir. Ancak, bireysel anlatılar toplumsal yaşam hakkında da çok şey ortaya koyar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini, ırksal baskıyı ve bireysel konuşmacılar tarafından kanıksanmış olabilecek diğer güç pratiklerini incelemeyi mümkün kılar (Reissman, 1993, s. 5).

Anlatılar genellikle kayda alınır ve daha sonra araştırma amacıyla yazıya dökülür. Söylemi yazıya dökmek kolay değildir ve yazıya dökmenin ne kadar ayrıntılı olması gerektiği, kişinin konuşma ritmini en iyi nasıl yakalayabileceği, sessizlikleri, yanlış başlangıçları, söylem işaretlerini vb. içerip içermemesi gerektiği konusunda her zaman bir ikilem vardır ve konuşulan dilin tek ve doğru bir temsili olmadığı söylenebilir. Oysa neyin dahil edileceği ve metnin nasıl düzenleneceğine ilişkin seçimlerin bir okuyucunun anlatıyı nasıl anlayacağı üzerinde ciddi etkileri vardır (Reissman, 1993, s. 13). Daha sonra araştırmacı transkripti analiz eder, anlatılanları düzenler ve yeniden şekillendirerek kendi değerleri ve teorik bağlılıklarından etkilenen melez bir hikâye yaratır. Daha sonra metin okuyuculara ulaşır ve her metin, aynı okuyucu için bile farklı tarihsel bağlamlarda çeşitli anlamlandıma ve yapılandırmalara açıktır (Reissman, 1993, s. 14). Bu nedenle, karşılaştırmalı çalışma gerektiren kişisel anlatılarla çalışırken teorik soyutlama veya genelleme seviyelerine ulaşmak zordur (Reissman, 1993, s. 70). Bunun yerine amaç; belirli bir kişinin, belirli bir bağlamda, belirli bir durumu nasıl anlamlandırdığına dair içgörüler sunmaktır. Yani, önceden var olan teorik önyargıların öngördüğünden ziyade yaşanmış deneyimin kendi terimleriyle bir açıklamasını üretmektir (Smith & Osborne, 2015, s. 53).

Anlatı analizi, araştırmacıların beklenmedik sonuçlara karşı hazırlıklı olmalarının ve araştırma sürecinde ortaya çıktıklarında uygun adımları atmalarının önemini vurgular (Smythe ve Murray, 2000). Anlatı metodolojisinin bu evrimsel yaklaşımı, bilginin anlamlı ve sürdürülebilir bir şekilde geliştirilmesine katkıda bulunur ve sosyal açıdan önemli konularda gelecekteki uygulamalara bilgiler sunar (Bruce vd., 2016). Anlatı araştırmasını benzersiz kılan şey, veri toplamadan analize evrilen ve katılımcıların anlatılarından tümevarımsal akıl yürütme yoluyla yeni bilgi üretmeyi içeren tasarımıdır (Bruce vd., 2016). Anlatı analizinde, psikolojik ve sosyal yaşamı anlamak için bir hikâyenin nasıl anlatıldığı da en az ne söylendiği kadar önemlidir.

Anlatı analizinin birçok farklı türü vardır. Smith ve Sparkes (2007) bir tipoloji ortaya koymuştur (Şekil 4):

Bu tipolojide, anlatı analizine ilişkin iki zıt bakış açısı (hikâye anlatıcısı ve hikâye analisti) ve her bir bakış açısının hikâyelerin içeriğini ve özelliklerini analiz etmek için kullanabileceği üç spesifik yöntem (yapısal, performatif ve otoetnografik yaratıcı analitik uygulamalar) aydınlatılmaktadır. Anlatı analistleri; hikâyenin dışına çıkarak ve hikâyenin belirli özelliklerini soyut bir şekilde analiz etmek, açıklamak ve düşünmek için analitik prosedürler, stratejiler ve teknikler kullanarak anlatı analizi yapan ve bunu disipliner bir bakış açısıyla teorileştiren araştırmacılardır. Öte yandan, hikâye anlatıcıları soyut teorileştirme ve açıklamadan uzaklaşarak hikâyelerle yakın ilişki, etkileşim ve somut katılım hedefine yönelirler. Onlar için hikayeler analitiktir, çünkü hikayeler anlatılırken insanlar kelimelerini yorumlamak için analitik teknikler kullanırlar (Smith & Sparkes, 2007, s. 21).



Bruce, A., Beuthin, R., Sheilds, L., Molzahn, A., Schick-Makaroff, K. (2016). Narrative research evolving: Evolving through narrative research. International Journal of Qualitative Methods, 15(1).

Bruner, J. (1990). Acts of meaning. Harvard University Press.

Connelly, M., & Clandinin, D. J. (1990). Stories of experience and narrative inquiry. Educational Researcher, 19: 2–14.

Riessman, C. K. (1993). Narrative analysis. Sage.

Smith, J. A., & Osborn M. (2015). Interpretative phenomenological analysis as a useful methodology for research on the lived experience of pain. British Journal of Pain, 9(1), 41–42.

Smythe, W. E., & Murray, M. J. (2000). Owning the story: Ethical considerations in narrative research. Ethics & Behavior, 10(4), 311–336.

Sparkes, A. C., & Smith, B. (2007). Disabled bodies and narrative time: Men, sport, and spinal cord injury. In J. Hargreaves and P. Vertinsky (eds) physical culture, power, and the body (pp. 158–175). Routledge .