EN | PT | TR | RO | BG | SR
;


NEXT TOPIC

Bölüm 1. GİRİŞ




1.1. Bilimsel Araştırma Süreci


Bir araştırma süreci mantıksal ilkelere, ölçütlere, araçlara ve eylemlere dayalı olarak hakikatin güvencesi olması gereken bilgi birikiminin belirli bir yolunu temsil eder. Ancak, toplum deneye dayalı araştırmalarla bütünüyle kapsanamaz. Örneğin insan ruhu hiçbir zaman tam olarak keşfedilemeyecektir.

Bilimsel araştırmalardan bahsederken bir olgunun her bir bölümünü, ayrı ayrı keşfetmeye çalışmamak gerektiğine dair bir kural vardır. Bunun yerine, tüm bölümler birlikte araştırılmalıdır çünkü bir bölümü keşfederek diğerlerini de keşfeder ve aralarında bağlantılar kurarız. Parçalar ve bütün arasında bir geri bildirim döngüsü vardır ve araştırmacılar birinciden ikinciye ve geriye doğru hareket eder. Bu aslında araştırmanın özüdür ve olgular arasındaki bağlantılar bu şekilde kurulur ve anlayışa ulaşılır.

Gerçekliği yalnızca bir bütün olarak keşfedersek onu doğru bir şekilde anlayamayabiliriz. Her bilim insanı, bütünden kendisi için önemli olanı çıkarabilir. Ancak gerçekliğin nelerden oluştuğuyla, onun parçalarıyla ilgilenmeye başladığında gerçekliğin kapsamı genişleyecek ve kişi tek bir çerçevenin dışına çıkmayı başaracaktır. Kişi bir şeyin parçalarına, özellikle de bunların çoğunluğuna aşina olduğunda, o şey hakkındaki düşüncesi önemli ölçüde değişebilir. “Araştırma, deniz suyu içerek susuzluğunu gidermeye çalışan bir adama benzer.” sözünde olduğu gibi bu, kapatılması zor bir döngü gibidir (Pečujlić, 1982, s. 44).

Tüm gerçekleri toplamayı başarsak bile, gerçekliği bütünüyle tanıyamayız. Yavaş yavaş keşfettiğimiz bilgi, cehaletin karanlığını aydınlatan ışığın yalnızca küçük bir kısmıdır. Gerçekliği tanımak, bir insanı tanımak gibidir. Toplum bir bütün olarak çok iyi düzenlendiği ve her şeyin iç içe geçtiği mantıklı bir yapısı olduğu için ilk bakışta ve ilk izlenime dayanarak insanlar hakkında yalnızca genel bir fikir edinilebilir. Ardından, kişiyle biraz zaman geçirdikten sonra, onun özelliklerini, kişiliğini, belirli durumlardaki tepkilerini öğreniriz; kişinin karakterini tam olarak tanıyana ve nihai fikrimizi oluşturana kadar izlenimlerimiz zamanla değişir. Ancak o zaman bile haklı olduğumuzdan tamamen emin olamayız. Dışarıdan görünenle içeride olan asla tam olarak örtüşmeyecektir. Gerçekliği keşfederken, belirli olgular ve bir bütünün parçaları dikkate alınır, bu nedenle bir seçim yaparken mümkün olduğunca çok şeyi ortaya çıkarmamıza yardımcı olacak parçaları seçmek önemlidir. Bu, her zaman doğru seçimin yapılacağı anlamına gelmez. Bazen seçtiğimiz parçalar dışındaki olgular, gerçekliğin mahiyetini ortaya çıkarmamıza seçtiklerimizden çok daha fazla yardımcı olabilir. Her şey araştırmacıların kendilerini nasıl konumlandırdıklarına ve keşfettiklerine ilişkin kendi anlayışlarına bağlıdır.

“Bir bütün olarak toplumun diyalektiği, onun anlaşılması, her zaman nihai hedefimiz, araştırmamızın nihai amacıdır. Ancak ne yazık ki ya da belki de neyse ki ona giden doğrudan bir yol yoktur. Bu hedefe ancak daha spesifik bir nesneyi keşfederek ulaşabiliriz ki bu da bizim doğrudan ve spesifik araştırma görevimizi temsil eder” (Pečujlič, 1982, s. 44).

Teorik çerçeve geniştir ve kesinlikle hiçbir şey tam olarak kontrol edilemez, her şey göründüğü gibi olabilir ya da olmayabilir bu nedenle ihtiyaç duyulan şey zaman ve deneyimdir. Yaşam, geliştirilebilecek herhangi bir teorinin en iyi testidir.

Yukarıda da belirtildiği gibi, araştırmalarda gerçekliğin doğru bilgisine ulaşmak için olguların toplanması ve analiz edilmesi gerekir ve ne kadar çok olgu olursa o kadar iyidir çünkü yolu aydınlatan, gerçekliği keşfetmemize yardımcı olan olgulardır. Gerçekliği ortaya çıkarmaya yardımcı olacak tüm olguları dikkate almak çok önemlidir ve gerçekliğin kendisi de olguları anlamaya yardımcı olur. Bir olgu belirli kısımları açığa çıkarır, ancak kendisi de diğer kısımların yardımıyla açığa çıkar. “Olgular gerçekliğin kodlarıdır, ancak ait oldukları bir bütün aracılığıyla çözülürler” (Pečujlić, 1982, s. 45). Bir olgular koleksiyonu, gerçeklikteki rollerini ve yerlerini keşfettiğimizde anlaşılacaktır.

Bir araştırma yürütülürken izlenmesi gereken bir sıra ve bu nedenle geçilmesi gereken bazı aşamalar vardır. İlk aşama, araştırma amacının tanımlanmasıdır ve bu tanımlama teorik veya uygulamalı olabilir. Teorik tanımlama zihinsel terimler kullanılarak yapılırken uygulamalı tanımlama ise test edilmesi ve incelenmesi gereken belirli göstergeler anlamına gelir. Amaç tanımlandıktan sonra bir hipotez, yani bir varsayım formüle edilir. Hipotez, araştırma süreci boyunca yol gösterici bir role sahiptir ve tüm araştırma aşamalarını birbirine bağlar. Bir sonraki aşamada veriler toplanır ve sınıflandırılır. Sınıflandırmayı bir sonraki aşama takip eder ve bu da bilimsel açıklamadır. “Bilimsel açıklama genellikle ilişkisel, işlevsel ve nedensel ilişki türlerinin belirlenmesine indirgenir” (Pečujlić, 1982, s. 45). Son araştırma aşaması, bilimsel açıklamanın test edilmesi anlamına gelir.

Bazı araştırmalar yürütülürken, bir olguya gerçekten neden olduğu düşünülen şeyin mi, yoksa tamamen farklı bir şeyin mi neden olduğunu kontrol etmek için çok değişkenli bir analiz kullanılır. Bir araştırmacı, araştırması sırasında çok sayıda göstergeyle karşılaşır ve hangisini seçeceği ve seçimi nasıl yapacağı konusunda çoğu zaman kararsızlıklık yaşar. Lazarsfeld (1966, s. 190), birbirinin yerine kullanılabilecek göstergeler teorisinde, hangi göstergenin dikkate alındığının önemli olmadığını iddia etmektedir. Ancak bilim buna katılmayacaktır çünkü her gösterge farklıdır ve bir şeyin özü hakkında yeterli veriyi bir diğeri sağlamayacaktır. Örneğin, toplumsal sınıflar için “toplumdaki iktidar derecesi” veya “üretim araçlarına yönelik tutum” gibi değişkenler, “saygınlık derecesi” değişkeninden daha önemli bir göstergelerdir.

Pozitivist araştırma çok daha basittir, ancak bir dereceye kadar sıkıcıdır çünkü her şey önceden tanımlandığı ve değiştirilemeyecek bir kalıp olduğu için farklı yönde düşünmeyi gerektirmez. Bu tip araştırmalarda, bir toplumun gerçek bir görüntüsünü sağlayan göstergelerin analizi yer almaz. Oysa araştırmalar, toplumun veya sınıfların nasıl etkilendiğini bulmadan, bu kadar yüzeysel bir şekilde yapılamaz. Örneğin, işsizlerin yüzdesi genel bir veri olarak alınabilir. Ancak nüfusu nasıl etkilediğini, insanların geçimlerini nasıl sağladıklarını bilmiyorsak bu veri hiçbir şey ifade etmez. 

Araştırmalarda, olgular arasındaki tüm ilişkileri belirlemek önemlidir çünkü bir olgunun varlığı, başka bir olguyu üretmek için yeterlidir. Olgular arasındaki ilişkileri tanımlamak, bilgi edinmek için sadece bir adımdır. Keşfedilen her olgunun derinlemesine analiz edilmesi gerekir çünkü her birinin arkalarında saklanan daha fazla olgu vardır. Öze ulaşmak için onu çevreleyen her şeyi keşfetmek gerekir. Her bir olgu ayrı ayrı analiz edilse de bu her bir olgunun farklı olduğu anlamına gelmez. Bu, hepsinin birbiriyle ilişkili olduğu ve ancak birlikte ele alındıklarında bilgi edinmeyi sağlayabileceklerianlamına gelir. Bir olgunun bir toplumu yansıtabileceği gibi, o toplumdaki değişimlerin nedeni de olabileceğini belirtmek gerekir.