EN | PT | TR | RO | BG | SR
;


NEXT TOPIC

ÜNİTENİN İÇERİĞİ




Bölüm 4. NİTELİ VERİ TOPLAMA YÖNTEMLERİ




Amaç 1 - Gözlem ve türlerini tanıtmak.

Amaç 2 - Farklı görüşme türlerinin kullanımı konusunda rehberlik etmek.

Amaç 3 - Odak grup görüşmesinin kullanımını detaylandırmak.

Amaç 4 - Biyografik araştırma yönteminin temellerini açıklamak.

Amaç 5 - Nitel anketlerin kullanımını açıklamak.



Nitel gözlem, araştırmacının yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış bir şekilde (araştırmacının cevaplarını bulmak istediği bazı ön soruları kullanarak) araştırma sahasındaki bireylerin davranışları ve faaliyetleri hakkında saha notları aldığı gözlemdir. Nitel gözlemciler, katılımcı olmayan bir kişiden tam bir katılımcıya kadar çeşitli rollerde yer alabilirler.

En dar anlamıyla gözlem, gerçekleri toplamanın en eski ve en doğal yöntemidir ve günümüzde önemli ölçüde geliştirilmiştir. Basit gözlem sistematik bir şekilde gerçekleşmeyen, plansız, rastlantısal ve kesin olmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla, gözlemci doğru veriler elde etmek yerine yalnızca yeterince düzenlenmemiş izlenimler edinir. Antik Yunan'da bilimin başlangıcı gözleme dayanıyordu. Biyolojiden tarihe, Aristoteles'ten Herodot'a kadar gözler, doğal ve sosyal dünyanın olgu ve olaylarının kaydedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu durum; gelişimi ve farklılaşması aslında söz konusu gerçekliğin çeşitli unsurlarına yönelik gözlemlerle başlayan fizik, astronomi, kimya gibi modern bilimlerde daha da belirgindir (Pečujlić, 1982, s. 103). Spesifik bir yöntem olarak gözlem, diğer sosyal bilimlerde de gelişmesine rağmen öncelikle tarih ve psikolojide yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ekonomiden sosyolojiye kadar tüm bilimlerde temel veri toplama yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Bazı ortak özellikleri ve kökenleri paylaştığı bilindik, sıradan gözlemden farklı olarak bilimsel gözlem; sosyal olguların doğrudan duyularla algılanması yoluyla gerçekliğin planlı ve sistematik bir şekilde toplanması olarak tanımlanır. Plan ya da sistemin bir dizi özelliği vardır. Her şeyden önce, belirli bir sistemle ilgili tüm koşulların yaratıldığı organize gözlem anlamına gelir. Burada uygulanan prosedür, araştırmanın araştırmacının iradesine bağlı ve keyfi olmasını engelleyen unsurdur. Ardından, duyusal algıların ölçümünün doğruluğunu belirleyen tüm normların yerine getirilmesini ifade eden kesinlik anlamına da gelir. Son olarak, gözlemin nesnelliği söz konusudur ki bu da gözlemcinin araştırmasına kişisel istek ve hedeflerine rehberlik eden normlar aracılığıyla sağlanır. Amaç, yorum ve çıkarımlardan kaçınarak ve kişinin kendi önyargılarını bir kenara bırakarak ayrıntıları mümkün olduğunca nesnel bir şekilde kaydetmektir (Angrosino, 2007, s. 42). Bu nedenle gözlemin kendine özgü doğası, verimli bilimsel sonuçlar verebilmesi için onu kontrol etmek üzere geliştirilen prosedürlerde yatmaktadır (Pečujlić, 1982, s. 103).

Nitel gözlem, araştırmacının yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış bir şekilde (araştırmacının cevaplarını bulmak istediği bazı ön soruları kullanarak) araştırma sahasındaki bireylerin davranışları ve faaliyetleri hakkında saha notları aldığı gözlemdir. Nitel gözlemciler, katılımcı olmayan bir kişiden tam bir katılımcıya kadar çeşitli rollerde yer alabilirler.

En dar anlamıyla gözlem, gerçekleri toplamanın en eski ve en doğal yöntemidir ve günümüzde önemli ölçüde geliştirilmiştir. Basit gözlem sistematik bir şekilde gerçekleşmeyen, plansız, rastlantısal ve kesin olmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla, gözlemci doğru veriler elde etmek yerine yalnızca yeterince düzenlenmemiş izlenimler edinir. Antik Yunan'da bilimin başlangıcı gözleme dayanıyordu. Biyolojiden tarihe, Aristoteles'ten Herodot'a kadar gözler, doğal ve sosyal dünyanın olgu ve olaylarının kaydedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu durum; gelişimi ve farklılaşması aslında söz konusu gerçekliğin çeşitli unsurlarına yönelik gözlemlerle başlayan fizik, astronomi, kimya gibi modern bilimlerde daha da belirgindir (Pečujlić, 1982, s. 103). Spesifik bir yöntem olarak gözlem, diğer sosyal bilimlerde de gelişmesine rağmen öncelikle tarih ve psikolojide yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ekonomiden sosyolojiye kadar tüm bilimlerde temel veri toplama yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Bazı ortak özellikleri ve kökenleri paylaştığı bilindik, sıradan gözlemden farklı olarak bilimsel gözlem; sosyal olguların doğrudan duyularla algılanması yoluyla gerçekliğin planlı ve sistematik bir şekilde toplanması olarak tanımlanır. Plan ya da sistemin bir dizi özelliği vardır. Her şeyden önce, belirli bir sistemle ilgili tüm koşulların yaratıldığı organize gözlem anlamına gelir. Burada uygulanan prosedür, araştırmanın araştırmacının iradesine bağlı ve keyfi olmasını engelleyen unsurdur. Ardından, duyusal algıların ölçümünün doğruluğunu belirleyen tüm normların yerine getirilmesini ifade eden kesinlik anlamına da gelir. Son olarak, gözlemin nesnelliği söz konusudur ki bu da gözlemcinin araştırmasına kişisel istek ve hedeflerine rehberlik eden normlar aracılığıyla sağlanır. Amaç, yorum ve çıkarımlardan kaçınarak ve kişinin kendi önyargılarını bir kenara bırakarak ayrıntıları mümkün olduğunca nesnel bir şekilde kaydetmektir (Angrosino, 2007, s. 42). Bu nedenle gözlemin kendine özgü doğası, verimli bilimsel sonuçlar verebilmesi için onu kontrol etmek üzere geliştirilen prosedürlerde yatmaktadır (Pečujlić, 1982, s. 103).


Nitel gözlem, araştırmacının yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış bir şekilde (araştırmacının cevaplarını bulmak istediği bazı ön soruları kullanarak) araştırma sahasındaki bireylerin davranışları ve faaliyetleri hakkında saha notları aldığı gözlemdir. Nitel gözlemciler, katılımcı olmayan bir kişiden tam bir katılımcıya kadar çeşitli rollerde yer alabilirler.

En dar anlamıyla gözlem, gerçekleri toplamanın en eski ve en doğal yöntemidir ve günümüzde önemli ölçüde geliştirilmiştir. Basit gözlem sistematik bir şekilde gerçekleşmeyen, plansız, rastlantısal ve kesin olmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla, gözlemci doğru veriler elde etmek yerine yalnızca yeterince düzenlenmemiş izlenimler edinir. Antik Yunan'da bilimin başlangıcı gözleme dayanıyordu. Biyolojiden tarihe, Aristoteles'ten Herodot'a kadar gözler, doğal ve sosyal dünyanın olgu ve olaylarının kaydedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu durum; gelişimi ve farklılaşması aslında söz konusu gerçekliğin çeşitli unsurlarına yönelik gözlemlerle başlayan fizik, astronomi, kimya gibi modern bilimlerde daha da belirgindir (Pečujlić, 1982, s. 103). Spesifik bir yöntem olarak gözlem, diğer sosyal bilimlerde de gelişmesine rağmen öncelikle tarih ve psikolojide yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ekonomiden sosyolojiye kadar tüm bilimlerde temel veri toplama yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Bazı ortak özellikleri ve kökenleri paylaştığı bilindik, sıradan gözlemden farklı olarak bilimsel gözlem; sosyal olguların doğrudan duyularla algılanması yoluyla gerçekliğin planlı ve sistematik bir şekilde toplanması olarak tanımlanır. Plan ya da sistemin bir dizi özelliği vardır. Her şeyden önce, belirli bir sistemle ilgili tüm koşulların yaratıldığı organize gözlem anlamına gelir. Burada uygulanan prosedür, araştırmanın araştırmacının iradesine bağlı ve keyfi olmasını engelleyen unsurdur. Ardından, duyusal algıların ölçümünün doğruluğunu belirleyen tüm normların yerine getirilmesini ifade eden kesinlik anlamına da gelir. Son olarak, gözlemin nesnelliği söz konusudur ki bu da gözlemcinin araştırmasına kişisel istek ve hedeflerine rehberlik eden normlar aracılığıyla sağlanır. Amaç, yorum ve çıkarımlardan kaçınarak ve kişinin kendi önyargılarını bir kenara bırakarak ayrıntıları mümkün olduğunca nesnel bir şekilde kaydetmektir (Angrosino, 2007, s. 42). Bu nedenle gözlemin kendine özgü doğası, verimli bilimsel sonuçlar verebilmesi için onu kontrol etmek üzere geliştirilen prosedürlerde yatmaktadır (Pečujlić, 1982, s. 103).


Nitel gözlem, araştırmacının yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış bir şekilde (araştırmacının cevaplarını bulmak istediği bazı ön soruları kullanarak) araştırma sahasındaki bireylerin davranışları ve faaliyetleri hakkında saha notları aldığı gözlemdir. Nitel gözlemciler, katılımcı olmayan bir kişiden tam bir katılımcıya kadar çeşitli rollerde yer alabilirler.

En dar anlamıyla gözlem, gerçekleri toplamanın en eski ve en doğal yöntemidir ve günümüzde önemli ölçüde geliştirilmiştir. Basit gözlem sistematik bir şekilde gerçekleşmeyen, plansız, rastlantısal ve kesin olmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla, gözlemci doğru veriler elde etmek yerine yalnızca yeterince düzenlenmemiş izlenimler edinir. Antik Yunan'da bilimin başlangıcı gözleme dayanıyordu. Biyolojiden tarihe, Aristoteles'ten Herodot'a kadar gözler, doğal ve sosyal dünyanın olgu ve olaylarının kaydedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu durum; gelişimi ve farklılaşması aslında söz konusu gerçekliğin çeşitli unsurlarına yönelik gözlemlerle başlayan fizik, astronomi, kimya gibi modern bilimlerde daha da belirgindir (Pečujlić, 1982, s. 103). Spesifik bir yöntem olarak gözlem, diğer sosyal bilimlerde de gelişmesine rağmen öncelikle tarih ve psikolojide yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ekonomiden sosyolojiye kadar tüm bilimlerde temel veri toplama yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Bazı ortak özellikleri ve kökenleri paylaştığı bilindik, sıradan gözlemden farklı olarak bilimsel gözlem; sosyal olguların doğrudan duyularla algılanması yoluyla gerçekliğin planlı ve sistematik bir şekilde toplanması olarak tanımlanır. Plan ya da sistemin bir dizi özelliği vardır. Her şeyden önce, belirli bir sistemle ilgili tüm koşulların yaratıldığı organize gözlem anlamına gelir. Burada uygulanan prosedür, araştırmanın araştırmacının iradesine bağlı ve keyfi olmasını engelleyen unsurdur. Ardından, duyusal algıların ölçümünün doğruluğunu belirleyen tüm normların yerine getirilmesini ifade eden kesinlik anlamına da gelir. Son olarak, gözlemin nesnelliği söz konusudur ki bu da gözlemcinin araştırmasına kişisel istek ve hedeflerine rehberlik eden normlar aracılığıyla sağlanır. Amaç, yorum ve çıkarımlardan kaçınarak ve kişinin kendi önyargılarını bir kenara bırakarak ayrıntıları mümkün olduğunca nesnel bir şekilde kaydetmektir (Angrosino, 2007, s. 42). Bu nedenle gözlemin kendine özgü doğası, verimli bilimsel sonuçlar verebilmesi için onu kontrol etmek üzere geliştirilen prosedürlerde yatmaktadır (Pečujlić, 1982, s. 103).


Nitel gözlem, araştırmacının yapılandırılmamış veya yarı yapılandırılmış bir şekilde (araştırmacının cevaplarını bulmak istediği bazı ön soruları kullanarak) araştırma sahasındaki bireylerin davranışları ve faaliyetleri hakkında saha notları aldığı gözlemdir. Nitel gözlemciler, katılımcı olmayan bir kişiden tam bir katılımcıya kadar çeşitli rollerde yer alabilirler.

En dar anlamıyla gözlem, gerçekleri toplamanın en eski ve en doğal yöntemidir ve günümüzde önemli ölçüde geliştirilmiştir. Basit gözlem sistematik bir şekilde gerçekleşmeyen, plansız, rastlantısal ve kesin olmayan bir yapıdadır. Dolayısıyla, gözlemci doğru veriler elde etmek yerine yalnızca yeterince düzenlenmemiş izlenimler edinir. Antik Yunan'da bilimin başlangıcı gözleme dayanıyordu. Biyolojiden tarihe, Aristoteles'ten Herodot'a kadar gözler, doğal ve sosyal dünyanın olgu ve olaylarının kaydedilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu durum; gelişimi ve farklılaşması aslında söz konusu gerçekliğin çeşitli unsurlarına yönelik gözlemlerle başlayan fizik, astronomi, kimya gibi modern bilimlerde daha da belirgindir (Pečujlić, 1982, s. 103). Spesifik bir yöntem olarak gözlem, diğer sosyal bilimlerde de gelişmesine rağmen öncelikle tarih ve psikolojide yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, ekonomiden sosyolojiye kadar tüm bilimlerde temel veri toplama yöntemlerinden biri olarak kullanılmaktadır.

Bazı ortak özellikleri ve kökenleri paylaştığı bilindik, sıradan gözlemden farklı olarak bilimsel gözlem; sosyal olguların doğrudan duyularla algılanması yoluyla gerçekliğin planlı ve sistematik bir şekilde toplanması olarak tanımlanır. Plan ya da sistemin bir dizi özelliği vardır. Her şeyden önce, belirli bir sistemle ilgili tüm koşulların yaratıldığı organize gözlem anlamına gelir. Burada uygulanan prosedür, araştırmanın araştırmacının iradesine bağlı ve keyfi olmasını engelleyen unsurdur. Ardından, duyusal algıların ölçümünün doğruluğunu belirleyen tüm normların yerine getirilmesini ifade eden kesinlik anlamına da gelir. Son olarak, gözlemin nesnelliği söz konusudur ki bu da gözlemcinin araştırmasına kişisel istek ve hedeflerine rehberlik eden normlar aracılığıyla sağlanır. Amaç, yorum ve çıkarımlardan kaçınarak ve kişinin kendi önyargılarını bir kenara bırakarak ayrıntıları mümkün olduğunca nesnel bir şekilde kaydetmektir (Angrosino, 2007, s. 42). Bu nedenle gözlemin kendine özgü doğası, verimli bilimsel sonuçlar verebilmesi için onu kontrol etmek üzere geliştirilen prosedürlerde yatmaktadır (Pečujlić, 1982, s. 103).






Grup mülakatları, özellikle devam etmekte olan araştırmanın amacı doğrultusunda seçilen insan gruplarına (genellikle 6-12 üye) uygulanır. Aynı mülakatlar farklı kişilere uygulanır ve böylece belirli bir konuya ilişkin farklı tutumlar ve tepkiler elde edilir. Grup beyin fırtınası sırasında katılımcılar birlikte düşünür, birbirlerine ilham verir veya meydan okurken ortaya çıkan sorunlara ve bakış açılarına tepki verirler (Dörnyei, 2007, s. 144). Daha sonra, elde edilen yanıtlar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar analiz edilir.

Odak grup araştırması süreci şunları içerir:

  • Konunun seçimi – konu katılımcılar için önemli olmalı ve katılımcılar bu konuda bilgi sahibi olmalıdır. Bazı konular, görüşmeci için güvenli görünebilir ancak katılımcılar için çok hassastır. Farquhar ve Das'a (1999) göre, tüm araştırma konuları hassas olma potansiyeline sahiptir çünkü bir konunun hassasiyeti sabit değil, sosyal olarak inşa edilmiştir.
  • Katılımcıların seçimi – katılımcıların özellikleri, görüşme hedefleri ve tartışılan konuyla uyumlu olmalıdır. Odak grup katılımcıları sistematik rastgele örnekleme yoluyla seçilmez. Bir grubun başarısının grup üyeleri arasındaki dinamiğe bağlı olduğu göz önüne alındığında, grup kompozisyonu araştırmacı tarafından dikkatle değerlendirilmelidir. Katılımcılar arasındaki etkileşim odak grup yönteminin kilit bir özelliğidir ve tartışmayı teşvik etmek için yeterli çeşitlilik olmalıdır. Ancak, çok heterojen gruplar bir çatışmaya neden olabilir. Bu nedenle, araştırmacılar farklılıklara aşina, potansiyel sorunların farkında ve bunlarla başa çıkmak için stratejilere sahip olmalıdır. Bu durumda bile araştırmacı, grup tartışmasının yönünü tahmin veya kontrol edemeyebilir (Bloor vd. 2001, s. 20);
  • Organizasyon – belirli bir konu için ilgili tüm katılımcılar aynı zamanda ve aynı yerde organize edilmelidir;
  • Uygulama – grup moderatörü bu tür bir görüşme için deneyimli ve yetkin olmalıdır. Odak grup araştırmasının amacı, grubun önceden belirlenmiş sorulara verdiği yanıtları ortaya çıkarmak değil, tartışmayı teşvik etmek ve daha sonra yapılacak analizlerle grup yanıtlarının altında yatan anlamları ve normları anlamaktır. Bu nedenle, gruptan bir soruya cevap vermelerini istemek yerine, sıralama alıştırması veya bir fotoğrafın tasviri gibi belirli bir görevi yerine getirmeleri istenebilir (Bloor vd., 2001, s. 43). Odak grup araştırmasının başarılı bir şekilde uygulanması için araştırmacının rolü çok önemlidir. Kontrol gereklidir, ancak araştırmacı grup tartışmasını kontrol etmek yerine kolaylaştırmalıdır, çünkü grup etkileşimi çok fazla dış kontrol nedeniyle bozulabilir. Aynı zamanda kolaylaştırıcı, grubun bireysel üyeler tarafından domine edilmesinden kaçınmalı ve daha çekingen olanların katkılarını teşvik etmeye çalışmalıdır (Bloor vd., 2001, s. 49). Sessizlikler kolaylaştırıcılar için oldukça zorlayıcı olabilir, ancak bunları kırmak için yapabilecekleri bazı şeyler vardır, örneğin sözel olmayan ipuçlarını yorumlamak gibi (Bloor ve ark., 2001, s. 52).
  • Kayıt – çoğunlukla ses-video kayıtları yapılır;
  • Analiz – toplanan materyalin kaliteli bir analizi, bu sırada moderatörün varlığı zorunludur. Bloor ve diğerlerine (2001, s. 59) göre, odak grup tartışmasının kaydının yazıya dökülmesi akademik araştırmalar için zorunludur çünkü kaydın basitçe dinlenmesi ya da moderatörün hafızası, veri zenginliğinin çoğunun kaybolmasına yol açabilir ve seçici ve yüzeysel bir analiz riskini doğurur. Öte yandan, odak grup tartışmalarının ürettiği veriler kaotiktir çünkü insanlar genellikle aynı anda konuşur, cümleler yarım kalır, insanlar diğerlerinin cümlelerini yanlış yorumlar, argümanları konuyu tartışırken gelişir, vb. Bu nedenle, kaydedilen tüm konuşmalar yazıya dökülmelidir, yani sadece baskın ses değil, birden fazla kişi konuşuyorsa tüm konuşmacılar, bitmemiş veya yarıda kesilmiş konuşmalar, çok kısa konuşma özetleri, hatta kahkahalar ve beden dili vb. Dahası, konuşmacının tanımlanması gerekmektedir (Bloor vd., 2001, s. 72). Bunu mümkün kılmak için Bloor ve diğerleri (2002) ilk grup alıştırması olarak kişilerden isimlerini söylemelerinin ve kendileri hakkında birkaç cümle kurmalarının istenmesini önermektedir; bu cümleler deşifre sırasında kimlik tespiti için bir referans noktası ya da temel oluşturabilir. Dahası, veri miktarı çok fazladır, oysa analiz sistematik ve titiz olmalı, yalnızca araştırmacının kendi gündemine uygun olanların değil, tüm vakaların görüşlerini yansıtmalıdır (Bloor vd., 2001, s. 62);
  • Raporlama – araştırma bulguları uygun şekilde raporlara dönüştürülür.

Görüşmeler yoluyla toplanan verilerin analizi aşağıdaki unsurlardan oluşmaktadır:

  • kodların oluşturulması;
  • analitik kavramların tasarlanması
  • kavramlar içindeki örüntülerin tanımlanması;
  • bir açıklama üretmek;
  • ileri-geri hareket etme - sürekli olarak metnin başından sonuna ve tam tersi yönde hareket etme.

Kodlama ile veriler ilişkilendirilir ve teoriler seçilir. Kodlama sürecinden olgu sınıfları ve açıkça tanımlanmış bir kavram elde edilir. Açık kodlama, büyük miktarda bilgiye temel düzeni getiren ilk prosedürdür. Odaklanmış kodlama, daha az verimli ve daha az önemli kodların çıkarılması ve seçilen daha az sayıda anahtar koda odaklanma sürecidir. Bir kod, net bir etiket, tanımlanmış bir konu, konuyla ilgili bir şeyin tam olarak ne zaman ortaya çıktığını açıklayan bir açıklama ve karışıklığı önlemek için olumlu ve olumsuz örnekler içeriyorsa iyidir.

Davranışları belgelendirirken odak grupları bireysel görüşmelere göre daha az uygundur çünkü grup ortamlarında, özellikle de grupların belirli bir konuda fikir birliğine varması gerektiğinde, atipik davranışların bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi eğilimi vardır (Bloor vd., 2001, s. 8). Grup görüşmelerinin avantajları arasında sosyal yönelim, esneklik, geçerlilik, açıklık, verimlilik, pratiklik yer alırken; dezavantajları arasında kontrol eksikliği, zor veri analizleri, grupların heterojenliği, karmaşık organizasyon yer almaktadır.





Nitel anketler, görüş, deneyim, anlatı veya hesapları ortaya çıkarmak amacıyla uzun, yazılı cevaplar elde eden açık uçlu sorular kullanır. Araştırmada daha fazla incelenmesi gereken temaların veya konuların belirlenmesine yardımcı olduklarından genellikle mülakatların veya odak gruplarının yararlı bir öncüsüdür. Nitel bir anketin temel amacı frekansları, ortalamaları veya diğer parametreleri belirlemek değil, belirli bir popülasyon içinde ilgilenilen bazı konuların çeşitliliğini belirlemektir yani bu, bir popülasyondaki dağılımın değil çeşitliliğin incelenmesidir (Jansen, 2010).

Nitel araştırmalar tümevarımsal (açık) veya tümdengelimsel (önceden yapılandırılmış) olabilir. Tümevarımsal araştırmalarda ilgili nesneler/konu başlıkları, boyutlar ve kategoriler ham verilerin yorumlanmasıyla belirlenir. Tümdengelimsel araştırmalarda çalışılacak çeşitlilik önceden tanımlanır ve betimsel bir analizin amacı yalnızca önceden tanımlanmış özelliklerden hangilerinin çalışılan popülasyonda ampirik olarak var olduğunu görmektir. Nitel araştırmacılar nitel araştırmayı tümevarımla eş tutsa da Jansen (2010) sayısal dağılımın aksine çeşitlilik analizine odaklanan önceden yapılandırılmış anketlerin de nitel araştırma olarak kabul edildiğinin altını çizmektedir.

Nitel bir araştırmanın amacı, hedef kitle içindeki bir olgunun çeşitliliğini incelemek olduğundan çeşitlilik örneklemi, olgunun mevcut tüm çeşitlerini (doygunluk) kapsayacak şekilde amaçlı olarak seçilmelidir.

Veri toplama genellikle insanlara soru sorarak gerçekleştirilirken, araştırmacı çalışma konusundaki çeşitliliği açıklamak için birimlerin özellikleri arasındaki ilişkileri, yani kategori kalıplarını öğrenmek ister. Nitel anketleri uygulamanın üç ana yöntemi aşağıdaki gibidir:

  • Yüz yüze anketler – araştırmacı, katılımcıya bir veya daha fazla açık uçlu soru sorar ve katılımcının tepkilerini gözlemleyerek daha ayrıntılı yanıtlar almak için takip soruları sorar. Bu anketler ses kaydına alınır ve yazıya dökülür.
  • Telefon anketleri – araştırmacı katılımcıya bir veya daha fazla soru sorar, ancak yüz veya davranış tepkilerini göremez, dolayısıyla takip soruları sormak için potansiyel ipuçlarını kaçırır.
  • Çevrimiçi anketler – açık uçlu sorular, genellikle aynı konudaki nicel araştırma sorularıyla birlikte, katılımcılara e-posta yoluyla yazılı olarak sunulur. Katılımcıların sorulara ilişkin algılarını çerçevelemek için bazı bağlamsal bilgiler veya temel tanımlar verilebilir. Genellikle farklı yanıtlar elde edilir (kısadan ayrıntılıya, belirsizliğe kadar).

Anketin mülakata göre avantajı, çok sayıda kişiye aynı anda soru sorulabilmesidir; bunlar e-posta ile gönderilebilir ve böylece daha geniş bir bölgeden veri toplanabilir. Ayrıca uygun maliyetlidir. Bununla birlikte, yanıtların güvenilirliği yanıt verenlerin samimiyetine bağlıdır. Dahası, sorular yanıltıcı/yönlendirici olabilir ve araştırma konusunun özünde olmayan yanıtları ortaya çıkarabilir. Sorular, araştırmacının beklentilerini açığa çıkarmamak için mümkün olduğunca tarafsız olmalıdır.

Bir anketin başarılı olmasını sağlamak için, anketin amacını anketin başında kibarca açıklamak önemlidir. Anketin anonim olduğu gerçeğinin yanı sıra, yanıtların sadece araştırma amaçları doğrultusunda kullanılacağı ve anketin amacının katılımcıların bilgilerini test etmek olmadığı ve bu nedenle doğru veya yanlış yanıtların olamayacağı vurgulanmalıdır. Katılımcıların görüşlerini veya tutumlarını ifade etmekte kendilerini özgür hissetmeleri gerektiğini belirtmek önemlidir.



Angrosino, M. (2011). Doing Etnographic and Observational Research. SAGE Publications Ltd.

Bloor, M., Frankland, J., Thomas, M., Robson, K. (2001). Focus groups in social research: Introducing qualitative methods. Sage.

Dörnyei, Z. (2007). Research Methods in Applied Linguistics. Oxford: Oxford University Press.

Farquhar, C., & Das, R. (1999). Are focus groups suitable for 'sensitive' topics? In R. S. Barbour & J. Kitzinger (Eds.), Developing focus group research: Politics, theory and practice (pp. 47–63). Sage Publications Ltd.

Janghorban, R., Roudsari, R. L., & Taghipour, A. (2014). Skype interviewing: The new generation of online synchronous interview in qualitative research. International Journal of Qualitative Studies on Health and Well-being9(1), Article 24152.

Jansen, H. (2010). The logic of qualitative survey research and its position in the field of social research methods. Forum Qualitative Sozialforschung Forum: Qualitative Social Research, 11(2).

Krulj, R. S. (2007). Uvod u metodologiju pedagoških istraživanja sa statistikom. Učiteljski fakultet, Centar za naučno-istraživački rad.

Mužić, V. (1977). Metodologija pedagoškog istraživanja. Svjetlost, Zavod za udžbenike.

Pečujlić, M. (1982). Metodologija društvenih nauka. Savremena administracija.

Pečujlić, M., & Milić, V. (1995). Metodologija društvenih nauka. Grafika.

Poleti-Ćosić, D. (2019). Biographical method and its use in the field of migration studies. Sociologija, 62(1), 24–41.

Ševkušić, S. (2008). Kvalitativna studija slučaja u pedagoškim istraživanjima: Saznajne mogućnosti i ograničenja. Zbornik Instituta za pedagoška istraživanja, 40(2), Beograd, 2008.